....
Sanki o ülkede adalet hakimmiş ve dolayısıyla herkes huzurlu, mutlu, canından, malından, aklından, çocuklarının geleceğinden, namusundan, inanç ve düşüncelerinin gereğini rahatlıkla yapmaktan eminmiş gibi.
Sanki o ülkede, insanlar gruplara bölünüp birbirleriyle çarpıştınılmıyormuş gibi.
Sanki, o ülkede, izlenen ırkçı politika nedeniyle, toplumun bir kesimi tamamıyla imha edilmeye çalışılmıyormuş gibi.
Sanki, o ülkede, toplumun büyük bir kısmını oluşturan
bazı insanların çocukları katlolunmuyor ve kadınlarına tezavüz edilmiyormuş gibi.
Sanki, o ülkede, insanlar sırf Fir'avni idarenin sahiplerinin keyfi için bütün bir hayatlarını sefaletler içerisinde geçirmiyorlarmış gibi.
Sanki o ülkede, insanlar sefalet nedeniyle evsiz/barksız, açık ve çıplak gezerken, ölmüş Fir'avn'lar için yüzbinlerce insana kırbaçlar altında onlarca yıl çalıştırılarak anıt mezar yaptırılmıyormuş gibi.
Sanki o ülkede, toplumu oluşturan insanlar her türlü olumsuz şartlar altında aç, çıplak, sefil bir vaziyette yaşarken, haksız menfaatler nedeniyle sahip olduğu hazinelerinin anahtarlarını taşıyacak özel görevliler tayin edecek kadar çok zengin olan
ve yönetim tarafından desteklenip korunanlar yokmuş gibi...
Evet bunların hiçbirisi yok ve herşey güzel, herşey yerli yerinde, herşey adil bir şekilde gerçekleşirken Hz. Musa gelip adaleti, iyiliği, güzel davranışı isteyerek bütün bu olumsuzlukları, kötülükleri, zulümleri, sömürüleri bu isteğiyle oluşturmuş gibi. Sanki o, her türlü kötülüğe son verilmesini isteyince, toplum sefaletin, açlığın, hastalıklann, kötülüklerin, işkencelerin kucağına düşmüş gibi.