"Bir hikâye duymuştum:
Bir ateist, bir rahibe sorar, çünkü rahip o gün söylevinde demiştir ki: Tanrı'ya inanan ve gerçekten erdemli işler yapan insanlar Cennet'e giderler ve Tanrı'ya inanmayan ve günahkâr olan insanlar Cehennem'e giderler.
Bir ateist elini kaldırdı ve sordu: "Bayım, o zaman bir soru çözüm bulmak zorundadır, peki ya
Birinin öldüğünü görürsün ve aniden, Aristocu zihinde, bir problem ortaya çıkar: Eğer Tanrı iyiyse ölüm neden? Eğer Tanrı iyiyse yoksulluk neden? Eğer Tanrı iyiyse kanser neden? Eğer Tanrı iyiyse o zaman/her şey iyi olmak zorundadır.
Aksi takdirde, şüphe ortaya çıkar: Tanrı var olamaz. Ya da eğer varsa o zaman iyi olamaz.
İyi bile olmayan bir Tanrı’ya nasıl "Tanrı" diyebilirsin?
Bu yüzden asırlardır bütün Hristiyanlık ilahiyatı bu problem üzerinde çalışmaktadır; bu nasıl açıklanır?
Fakat bu imkânsızdır - çünkü Aristocu zihinle imkânsızdır.
Bundan kaçınabilirsin fakat bunu tamamıyla çözemezsin çünkü bu tam anlamıyla o zihin yapısından doğar.
Doğu'da biz Tanrı ne iyidir ne de kötü, deriz, böylece her ne oluyorsa oluyordur.
İçinde hiçbir ahlaki değer yoktur, ona iyi veya kötü diyemezsin.
Ona böylesine dersin çünkü belirli bir zihnin vardır. Zihnine göre bir şeyler iyi olur ve bir şeyler kötü olur.
Her neyin iyi olduğunu söylüyorsak bu sadece belirli, dar bir zihne göre öyledir.
Her neyin kötü olduğunu söylüyorsak bu da belirli, dar bir zihne göredir.
Konfüçyus'a en önemli öğrencisi Mencius tarafından sorulmuştu: "Ölümden sonra ne olacak?"
Konfüçyus dedi ki: "Zamanını boşa harcama. Mezara girdiğinde yat ve bunun üzerine düşün, şimdi niye dert ediyorsun?"
Mezarlarında bir sürü insan düşünüyor! Bir sorun yokmuş gibi duruyor. Her mezarda -ve milyonlarca mezar var- insanlar sadece yatıyor. "Ne olmuş? Bugünün haberlerinde ne var?" demek için bile kalkmıyorlar. Diğer yanlarına bile dönmüyorlar. O kadar rahatlar.