Son yirmi, otuz yılda, dünyanın İngilizce konuşulan kesiminin kültürüne bir şeyler olmuş, bir araya gelen bazı farklı güçlerin sebep olduğu muazzam bir sismik kayma meydana gelmişti; okuryazarlığın yaygınlaşması ve yüzeyselleşmesi, demokrasinin eşitleyici etkisi, kapitalizmin dizginsiz enerjisi, gazeteciliğin ve reklamcılığın değerleri çarpıtması gibi güçlerin. Bu, edebiyat sanatını icra eden birisinin, Scott ile Balzac’ın, Dickens ile George Elliot’ın hayatlarının en verimli çağında yaptıkları gibi, hem mükemmelliğe hem de popülerliğe ulaşmasını imkansız hale getiriyordu.
Gazeteciler, röportajcılar, biyografi yazarları birer asalak; her biri birer çekirge; her yaprağı kemiriyorlar. Hayali dünyalar yaratmak için; yaptığımız sanat, harcadığımız çabalar.... bunların onlar için hiçbir anlamı yok. Yalnız fuzuli olaylara önem veriyorlar. Bu insanları reddetmenin, onları mağlup etmenin görevimiz olduğunu hissediyorum. Biz öldüğümüz zaman, artık mahremiyetimizi savunamaz olduğumuzda, antenlerini oynatarak, dişlerini gıcırdatarak saldıracaklar. Hiçbir şey bulmasınlar..... kavrulmuş topraktan başka. Külden başka.
Bana dua etmeyi öğrettiler ama küçük bir oğlanken bile dua etmek anlamsız gelirdi. Eğer Tanrı o kadar harikulade idiyse benim bunu ona söylememe neden ihtiyaç duysun ki?