Çünkü yazmak eylemi' düşünceyi de sürükler. Sürükleyicilik ve bu sırada ileri ya da geri uzak noktalara sıçrama, eylemle mümkündür. Durmadan setler aşar, ip göğüsler, yeni ufuklara koşarsınız. Bazen kelimeler öne geçer, bazen kafanızda o anda ışıklar saçarak beliren düşünce. Sonsuz evrenin sonsuz sarmalında kendine yeni yollar açar.
Edebiyat bir direnme sanatıdır aynı zamanda. Direnirseniz, zamana karşı, engellere karşı, ticari anlayışların, yaşanan dönemlere özgü sıkıntıların getirdiği zorluklara karşı yazmakta direnirseniz, önünüzde zaman zaman tıkanan yolların açıldığını göreceğiniz zamanlar yakındır.
"Yazmasam deli olacaktım." diyen Sait Faik'i düşündüğümüzde, yazmanın nasıl bir tutku olduğunu anlamamız kolaylaşır. Ya da "Tanrım, tek bir günün bile yazmadan geçebileceğini düşünmek beni çıldırtıyor." diyen Henry Miller'ı... Ya ilk yapıtı İnsancıklar için, "Öykümü tutkuyla, neredeyse gözyaşları içinde yazmıştım." diye yazan Dostoyevski'ye ne demeli?