'Gittin!
Ayrılık gözlerimi yaşartıyor...
Her an artmakta olan heyecanımda, gözyaşlarımı arttırıyor...
Sen yalnız gitmiş değilsin,
Gözlerimde seninle gitti...
Ve artık gözlerim yokken
Ben nasıl akıtabilirim gözyaşları mı?'
" Azrail can mı alıyordu?
Yoksa ecel anında bedenden ayrılan ruha refakat mi ediyordu. Ruh o kadar temiz, o kadar saf ve o kadar korumasızdı ki, dört büyük melekten adı hep korkuyla anılan Azrail, ona yol gösterip, onu varılması en mutlak mekâna huzur içinde taşıyordu."
İnsanlar da böyleydi...
Yapılması gereken ne kadar kabahat, dedikodu, fitne ve daha bir sürü günahı işlerken akıllarına dâhi gelmeyen inançları, mesela can korkusuna dönüşünce hemen ilk başa yerleşip, okunan dualara ayetlere dönüşüyordu.
Tebrizli Şemsettin Efendi bir keresinde Şeyh Celalettin'e şunu dedi:
"Çok yerler gördüm. Çok insanlar tanıdım.Her biri ayrı baş, her biri ayrı bir akıl.
Tek bir hal gördüm;
Bu kadar insan hâşâ Allah olma derdine düşmüş. Hiç kul olma derdinde olan yok...
Sen ki Şeyh Celalettin, kul olmaya hazır mısın?"