Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - 2. Kitap

İlhan Selçuk

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bineceğimiz vapur iskeleye geldiği zaman; Çubuklu, Beykoz, Paşabahçe'den gelen bir sürü Rum ve Ermeni'nin ortak şarkıları, marşları yükselirdi. Bu azgınlar vapura giren Türk kadınlarına ve erkeklerine bir sürü hakaret savururlar, bazen Türklerin başından feslerini alarak de­ nize atar: — Türko, Türko, diye fesin yüzüşünü seyrederlerdi. Bazen bir feryatla birlikte bir çarşafın yırtıldığını du­ yardık.
Ne var ki Yüzbaşı Selâhattin, kurtulmuş sandığı Anadolu'nun kurtulamayışını da yaşadı. Emperyalizm asker giysilerini çıkarmış, sivil giyinip kravat takarak gelmişti bu kez... İlk bakışta görünme­yen ve tanınmayan bu düşmanın pençesinde kıvranıyor, bir türlü kurtulamıyor, çağdaşlaşamıyordu Türkiye... Yüzbaşı Selâhattin 1956' nın mayısında öldüğü gün, ülkenin petrolleri, madenleri, bankaları, dış ticareti yabancıların denetimindeydi. Ve Anadolu'daki yabancı üslere Türk Generalleri Amerikalı Albay izin vermeden giremiyorlardı..
Reklam
Yüzbaşı Selâhattin, bir çağ değişimini kişiliğinde yaşamıştır, umutla, acıyla, korkuyla, yüreklilikle, bilinçle, bilinçsizlikle... Yüzbaşı Selâhattin küçükken sandala binmekten korkardı, ke­ leklerle nehirleri aştı Bağdat'ı kurtarmak için... Gizli ödeneklerin yüz binlerce altın lirasını elinde tuttu, ama sonunda parasız kal­dı; karısını hastaneye yatırıp ameliyat ettirmek için dürbününü sat­maya kalktı. Yüzü açık kadın görmekten ıstırap duyardı gençli­ ğinde; ama, eşine kaç-göç uygulamadı. Savaşlara girdi çıktı; ölüm­lerden kurtuldu; insanlar öldürdü gözünü kırpmadan; sonra eşinin ölümünde yıkıldı, bitti; yüreğinden vuruldu en büyük duygusallık­la... Turan'ı kurtarmak istedi; Anadolu'nun kurtulamayışını yaşadı ölünceye dek... Yenilginin romanını yazdı bir ömür boyu... İtalyan Harbinde yenildi, Balkan Harbinde "Payitaht'a dek uzanan bir çö­ küntünün acısını tattı. Birinci Dünya Savaşında İran içlerinde Dil-man'dan, Irak cephesinde Bağdat'dan ve Kafkasya'da Baku'dan ye­ nile yenile çekildi Mütareke İstanbul'una... Turanı kurtarayım der­ken Türkiye'yi yitirmişti. Anadolu'ya geçti bu kez. Ve sonunda, kurtuldu Anadolu...
Bizim önümüzdeki sınıftan Elmalılı Cemal diye bir çocuk vardı. 1908 devriminden önce okulda sınıf subayla­rına casusluk ederdi. Sınıf çavuşuydu. 1908 devriminde «hafiye» dir diye az kalsın okuldan kovuluyordu. Zeki bir çocuktu. Büyük Savaşta levazım subayı olmuş, dört yüz bin liraya yakın servet yapmıştı. Mütarekede istifa etti. Avrupa'yla ticarî işlere girişti. Özel otomobili, özel moto­ru vardı. Birkaç defa karşılaştık. Bana sözde iltifat edip demişti ki: — Başın sıkılırsa gel, sana bugün aldığın maaşın bir­ kaç mislini veririm, ben seni severim. Bir Rum kadın almıştı, kadın esasen zengindi, bu ka­ dının erkek kardeşiyle birlikte hükümeti soyarak daha da zenginleştiler...
"Aydın ölümü, bir muharebe başarısı için değil; bir inancın, bir fikrin tohumunu atmak için olur."
Sayfa 74 - Remzi Kitabevi
Kafkasya'da Batum Hat Komiserliği görevini yürütürken benim yanıma birçok subay vermişlerdi. Bunlar­ dan birine Köprü üstünde rastladığım günü unutmam. Gayet şık giyinmiş bir biçimde ve çok saygıyla yanıma yaklaşan eski yedek subay: — Terhis olduktan sonra Haliç Feneri yakınındaki Kocamustafapaşa'da bir bakkaliye mağazası açtım. Ser­ mayem otuz bin lira, günde 50-60 liralık kazanç sağlıyo­ rum... demez mi? Ben ise yüzbaşı olarak 890 kuruş maaş alıyordum. Kendisini kutlayıp ayrıldım. Ama ayrıldıktan sonra da: — Ben ne aptal kişiyim, neden elime geçen fırsatlar­ dan yararlanmadım? diye düşünmekten kendimi alama­dım.
Reklam
Daha önce akrabadan ve tanıdıklardan bazı kişiler bu hastanelere yatmışlar ve ameliyat olmuşlardı. Bunun için biliyordum. Buralarda ameliyat 200-250 lira, günlük ücret 6-10 lira... Ağabeyim İhsan kendi hastalığında Şişli Sıh­hat Yurduna 650 lira vermişti. Buna benim takatim yoktu. — Benim gücüm buna yetmez... dedim. Ağabeyim: — Durum ağırdır, her şeyini satarak bunu yap! — Bu masrafı karşılayacak bir şeyim yok ki satayım! — Peki, İstanbul'a gel! İstanbul'a gidecek tren param yoktu cebimde... Bunu söyleyince, ağabeyim İhsan: — Bul, dedi. Nimet'le görüşmek istedim. — Çok heyecanlı, konuşamayacak durumda... Direndim. Telefonu Nimet'e verdi. «Hasta, ümitsiz ve şaşkın» olduğunu söyledi Nimet... Titrek ve bitmiş bir sesle konuşan Nimet'le konuş­ manın yararı da yoktu.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.