Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

19.Yüzyıl: İlerlemenin Çelişmeleri

Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası V

Server Tanilli

Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası V Sözleri ve Alıntıları

Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası V sözleri ve alıntılarını, Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası V kitap alıntılarını, Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası V en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
1816 yılından başlayarak, böylesi bir bunalım da patladığında, Fransa’da buğdayın hektolitresi 22 franktan 34 frank'a, hatta 46 frank'a çıkar. 1789'da olduğu gibi, istifçiler suçlanır ve narh koyma istenir; halktaki kızıp köpürme, un hırsızlığına ve silahlı saldırılara dönüşür. XVI. Louis döneminde olduğu gibi, hükümet, tahılı giriş vergisinden bağışık tutar; dışarıdan zahire getirtilmesine prim verir ve hayır atölyeleri açar. 1825’ten başlayarak, bu kez patates kıtlığı tahıl fiyatlarında yeni bir yükselişe neden olur: Karışıklıklar yeniden başlar, Temmuz Monarşisisinin başlarında sürer ve soylularla dolaylı vergi memurlarına karşı şiddet hareketleriyle iç içedir. Fiyatlar düşer, bir yatışıp dinme olur; 1832’de yeniden fırlar, karışıklıklar tekrar başlar. Kıtlık, 1838 ve 1840 yılları arasında düzeni sağlamada pek uygunsuz bir iklim de yaratır.
Sayfa 19 - Adam Yayınları
Geleneksel köylü ekonomisi
1840’ta, Britanyalıların yüzde 90’ını besleyen, kendi adalarında ürettikleridir hâlâ. Çavdar gerilediğinde, buğday alır yerini. Bununla beraber, has buğdaydan ekmek bir lüks olarak kalır: Çavdar, arpa ya da mısır, ortaklaşa girerler somuna, galetaya ya da çorbaya; İskoçya’da kek yulaftandır.
Sayfa 18 - Adam Yayınları
Reklam
Gün gelecek sokak lambasının ışığından korkacaksınız
İngilizler, yalnız dinsel bölünmüşlüklerin değil, yığınların geçmişe bağlılıklarının ve okumuş takımının dürüst bir işbirliği politikasına katılmalarının da, Hindistan’da bir milliyetçi gelişmeyi köstekleyeceğine inandılar uzun süre. Yığınla Hitli aydın İngiliz edebiyatını seviyordu: Bir Madhu Sudan Datta, Byron gibi şiir yazıyordu; bir başkası,
Kuzey Amerika’da, uzun boylu, kartal burunlu, siyah ve düz saçlı, sarı derili insanlar vardı; dışardan gelenler, yanlış olarak kızıl derili ya da Hintli diye adlandırmışlardı onları. Kuzeybatıda somon ve geyik avcılığı ile geçinen, merkez bölgede bizon avlayıp çiftçilik yapan (mısır uygarlığı büyük göllerle Kayalık Dağlar arasında ortaya çıkıyor),
Abdülhamit’in panislamizmi genç milliyetçiliklerin duvarına çarpar. Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bile, Türklerle Araplar arasında gelişen soğukluğun üstesinden gelemez. Cemalettin Afgani’nin övüp göklere çıkardığı da, Arapların uygarlaştırıcı çabalarıdır. Gerçekten Lübnan’da, şair Halil el-Mutran ve romancı Halil Cibran’la bir “Arap Rönesansı” ete kemiğe bürünür; bir Suriyeli, Kevakibi, Mekke’ye bir halifenin seçilmesini ister. 1905’te, Arap Yurdu Birliği Paris’te bir bildiri yayımlarken, Necip Azuri de Arap Ulusunun Uyanışı adlı kitabını çıkarır. Aynı yıl, Hicaz’da ve Yemen’de birer ayaklanma olur ve Osmanlı yönetimi bastıramaz.
Reklam
II. Guillaume, 1898’deki ilk barış toplantısı vesilesiyle şöyle der: “Toplantı komedyasını iyi oynamak isterim, ama vals yaparken kılıcım da yanımdadır!” Tanger için yola çıkarken de şöyle seslenir: “Elimiz kılıcımızın topuzcuğundadır, kalkanımızı da yere dikmiş haldeyiz, yanıtımız mı? Sonu nereye varırsa varsın!” 1908’de Clemenceau demecinde şunları söyler: “Savaş var sanıyorum, kaçınılmaz olarak görüyorum onu... Onu kışkırtmak için hiçbir şey yapmayacağız, yapmamalıyız da, ancak savaş için de hazır olmalıyız.” Ertesi yıl, Fransız diplomatı Paul Cambon, gazetecilerden birine düşündüklerini şöyle açıklar: “Sizin gibi ben de barıştan yanayım. Ancak, inancım o ki barışı sağlamanın en yetkin aracı güçlü olmaktır. Öfkeli bir ülke, üstüne ilk gelenin avıdır, askeri bir ruhla dolu ve savaşa hazır silahlı bir ülke ise, saygı sağlayabilir ve savaşın korkunçluklarını savuşturmayı başarabilir...” Birleşik Devletler’in Başkanı Theodore Roosevelt’e göre de savaş kaçınılmazdır: “Yalnız savaş bize erkekçe nitelikleri kazanma olanağını sağlar; bu niteliklerse, bugünkü yaşamın insafsız mücadelesinden zaferle çıkmak için gereklidir.” Dreyfus davasının yeniden görülmesine karşı çıkarken, Dreyfus karşıtlarının savunduklarına inandıkları şey de ordunun onurudur.
Çin
Nüfusunu kesinlikle söylemek mümkün değildir; ama 400 milyon değilse, herhalde 300 milyondur. Dünyanın en kalabalık köylü toplumudur da bu. Günlük ekmeğini ailecek ve köycek çıkarmak için işine bağlı bu yığınlar, ataların korumasında olduklarına inanırlar. Ulusal duygudan yoksundurlar, ama pek büyük bir uygarlığa sahip olduklarının bilinci içindedirler ve övünürler bununla. Güçleri ayrıca çokluklarından da gelir.
Gourmont
Sanatın, kendine özgü ve bütünüyle bencil bir amacı vardır... Ne dinsel, ne sosyal, ne ahlaksal hiçbir misyonu bile bile üstlenmez o... Özgür olmak ister sanat, yararsız, anlamsız.
Zola
Bana verdiği kötü eğitimden ötürü tiksiniyorum romantizmden. Bir romantiğim ve kudurtuyor beni bu
95 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.