:D
yetişkin rolü oyna­yan bir ergen yine de ergendir. Gecelerde kafayı bulmanın ve yatmanın sizi birden bire ayrıcalıklı biri yapacağını hayal etmek, kılık değiştirerek Kızılderili olacağınıza inanmak demek olur.
375 syf.
·
Puan vermedi
Dr. Louis Creed ve ailesi eski kızılderili mezarlığındaki ruhların gazabına uğramışlardı... Bunun elbette nedenleri olmalıydı!.. Stephen King okurlarını, doğaüstü olaylarla bezenmiş heyecanların doruğuna götürüyor.
Hayvan Mezarlığı
Hayvan MezarlığıStephen King · Altın Kitaplar · 201911,7bin okunma
KAHVEYİ AMERİKA'DA KIZILDERİLİLERİN YETİŞTİRDİĞİNİ, AVRUPA'YA DA İSPANYOLLAR VE PORTEKİZLİLER TARAFINDAN GETİRİLDİGİNİ ÖGRENDİ.' - HALA KIZILDERİLİ VAR MI Kİ? DEDİ HAWKINS. - ÇOK AZ SAYIDA ... İSPANYOLLAR VE PORTEKİZLİLERE HEM ACİL HEM UCUZ İŞGÜCÜ LAZIMDI... - İŞGÜCÜNÜ NEREDEN BULDUKLARINI ANLADIM ... KÖLELERDEN!
"Kızılderili... Doğada özgür ve kısıtlamasız durur, onun konuğu değil sakinidir ve onu kolayca ve zarif bir şekilde giyer. Ama uygar insanın evin alışkanlıkları vardır. Onun evi bir hapishanedir." ~ Henry David Thoreau
Okumanızı tavsiye ederim.
John Steinbeck’in sanırım ikinci kitabıydı bu okuduğum. İlki Fareler ve İnsanlardı. Çok değer verdiğim bir dostumun okumam için verdiği bir kitaptı. Kısa bir hikaye fakat çok akıcı ve heyecan verici. İnci avcısı Kızılderili Kino’nun büyük ve değerli bir inci bulmasıyla başlayan ve başına gelen ilginç olayları, insanın hırsını ve doymazlığını anlatan kısa sevimli bir hikaye. Okumanızı tavsiye ederi.
Hint Adaları'na doğru yola çıkan herkes vicdanını rıhtımda bırakır.
İşte böylelikle Ağaçsansarı gökyüzünde kaldı. Berrak gecelerde, kuyruğundaki oktan tanıyabilirsiniz onu. Kızılderililer ona O jeeg An-nung yani Ağaçkakan Yıldızları der ama beyaz adamlar onu “Büyükayı Takımyıldızı” olarak tanır.
Bahsettiğim dağdan haberin olmaması, var olmadığı anlamına gelmez.
Bilge ihtiyarlar, gökyüzünün yalnızca dünyamızın çatısı değil, aynı zamanda uzaklardaki bir başka güzel dünyanın da tabanı olduğunu duymuşlardı bir yerde. Parlak tüylü kuşların, “Yaz adı verilen hoş ve sıcak bir mevsim boyunca tatlı tatlı şakıdığı bir yerdi burası. İnsanların inanmak istediği güzel bir masaldı bu. Güneşin dünyadan ne kadar uzak ve göklere ne kadar yakın olduğunu düşününce bu hikâyenin muhtemel olduğuna inanıyorlardı.
Tilki gibi kurnaz, kurt gibi dayanıklı, tehlikenin kokusunu alır almaz toz olan yaban hindisi kadar hızlıydı.
Derler ki balıkçılar bazen görürmüş bu insanları. Yaz geceleri, Büyük Göl’ün düz ve kumlu sahilinde Akşam Yıldızı’nın ışığında dans ederlermiş.
Öyle yakın ve dostane gözükürdü ki gece tarafından yutulmadan evvel yıldızı kapıp saklayabileceklerini düşünen küçük çocuklar ellerini gökyüzüne uzatırdı. Fakat içlerinden büyük olanlar şöyle derdi: “Şüphesiz akşamları gök bahçesinde yürüyen Büyük Ruh’un giysisindeki bir boncuk olmalı bu.”
“Ho, ho!” dedi Dağ Aslanı derin bir sesle. Kendini saygısızlığa uğramış hissettiği zamanlar hep böyle konuşurdu. “Ho, ho! Ömrünüzde böyle bir terbiyesizlik duydunuz mu? Eğer koskoca aslan olarak ben başaramadıysam bu işi, senin gibi sefil bir solucan nasıl başaracak? Söyle bakalım!”
“Hmm!” diye mırıldandı. “Kartal gibi uçamam, Kuzgun gibi yüzemem. Ama Ayı gibi aptal ve Kır Tavşanı gibi cahil de değilim. Burnum beni bugüne dek hiç yanıltmadı.
Bütün hayvanlar ile insanların dostça yaşadığı, Coyote, namı diğer Kır Kurdu’nun bugünkü gibi fena bir hayvan olmadığı ve hatta Dağ Aslanı’nın bile neşeyle kükrediği ve gün ortasında yanınızdan geçip gittiği zamanlarda çok güzel bir vadide küçük bir kız ve erkek kardeş yaşardı.
Resim