2.kısım
Anlam sorunu
Hayatın anlamı nedir?" sorusu neredeyse her sözcüğü so- runsal olan ender sorulardan biridir. Bu, son sözcük için de ge- çerlidir, çünkü dünya genelinde dini inancı olan sayısız insan için hayatın anlamı bir "ne?" değil, "kim?" sorusudur. Kendini işine adamış bir Nazi, Adolf Hitler'in
Darmadağınım.
Darmadağğğnıııımmmm ve
Hepsi burada; Aprın Çor Tigin
Haşim, Kadı Burhaneddin
Hepsi burada, kör, topal, haşin Bağğğğrrrrıyorlar:
Bırak soğusun,
bırrrak soğusssuuun
bırak soğusun parçaların tekrar
bitiştiğinde
başka bir şey olacaksın.
Hakikî aptal, o boş kâğıdın üzerine hiçbir yazı yazmamış olan değil, saçma - sapan, kör - topal, yalan - yanlış şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır. Yani, aptallıktan yola çıkıp akla varmamış ve yarı yolda kalmış idrâk cücesi…
"Türk halkının en büyük sıkıntısı, bugüne kadar kör topal da olsa sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri mücadele etmeden elde etmiş oluşudur. Türk devrimi dediğimiz olay, tabandan tavana gelen bir talep sonucu gerçekleşmemiştir. Aksine Mustafa Kemal ve ekibinde bulunan ufku açık, dünya görüşü olan, entelektüel ve dirayetli adamların
Armağan, hele ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyse bizim için bir değer oluşturmaz.
- Size Sidney'den bumerang getirdim efendim!
diye paketi uzatan dostunuza boş boş bakarken, hıyarağa getire getire ne getirmiş, diye. düşünebilirsiniz. Böyle abuk hediyeler aldığımız ve nereye koyacağımızı, ne yapacağımızı bilemediğimiz çok olmuştur. Oysa sahip olmak için uğraştığımız, didindiğimiz güç bela edindiğimiz şeyler, bir bisiklet, bir cep telefonu, bir walk-man bizim için ne kadar değerlidir. Bu yüzden Atatürk tarafından bize bir demet çiçek olarak sunulan demokrasinin değerini ve ne olduğunu bilmiyoruz.
Hıristiyan azizlerin yerli versiyonlarını
hayatımızın her anında İlahiyatçı ve Müslüman kimlikleri ile görüyoruz. Aslın-da bir nevi Hıristiyan misyoneri olan bu şahısların maskele-ri, savundukları fikirlerin İncil'deki karşılığının ortaya çıkma-sıyla birer birer düşecektir. Bu kel, kör, topal, pepüldek yani bir çeşit kekeme olan azizleri en çok kurban bayramı arifele-rinde medyada boy gösterirken görüyoruz. Bunlar malum nedenlerle yılbaşlarında kesilen hindiler karşısında gıklarını çıkarmazlarken, kurban bayramlarında birden hayvan avu-katı" kesiliyorlar.
Fakat ne olursa olsun birşeyler yapabilirdi.
Her insanın ölünceye kadar yapabileceği birşeyler vardı.
Her insan da, kör topal bunu yapıyordu.
Mesele iyiyi kötüden ayırabilmekte idi ve her şeyin, ama her şeyin iyisi de, kötüsü de oluyordu.
"Ana!.."
"Sen misin Salih?"
"Benim," dedi ve koşarak yanına gitti, başını dizlerine koyup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Dakikalarca ağladı.
"Niye ağlan Salih'im? Ağlama koçum..."
Saçlarını hafif hafif okşuyordu. Koç ha? Salih koç ha?.. Fakat ne olursa olsun birşeyler yapabilirdi. Her insanın ölünceye kadar yapabileceği birşeyler vardı. Her insan da, kör topal bunu yapıyordu. Mesele iyiyi kötüden ayırabilmekte idi ve her şeyin, ama her şeyin iyisi de, kötüsü de oluyordu.
Bir kelime söylemeden kalktı, odasına girip yattı. Artık Salih ne yapacağını biliyordu.
Keşşâf’ı Keşşâf yapan, “Hātemu’l-Mu‘tezile” Zemahşerî’nin bağlı olmakla övündüğü Ehl-i Adalet ve Tevhid akidesi değil, “Arapçanın pîri” olarak bu dile olan müthiş hâkimiyetidir. el-Keşşâf’ı mu‘tezilî bir tefsir olmaktan ziyade Kur’ân diline tercüman olan zirve eser haline getiren de budur; ehline “Şu topal ile kör olmasaydı Allah kitabının eşsiz güzelliği doğru dürüst anlaşılamayacaktı!” dedirten de budur. Nitekim Osmanlı medrese eğitiminde en son okutulan ders Tefsir; bu derste takip edilen metin de el-Keşşâf idi. s-23
Galiba zirvede, hakikatle dalga geçen sevinçli ve kayıtsız ilahlar, çukurları derinliklerinde ise, tuttuklarını bilip, yakaladıklarını belleyen kör ve topal peygamberimsiler vardı.
Düşünme, hareket, mücadele, sorumluluk gerektirecek her soruyu teskin ve güdük bırakacak meselleri, uzun yolları kısaltacak kestirme yolları, ağrılar kesecek geleneksel eczaları vardı büyüklerin. Büyümüş ve bu yaşa gelmiş olmalarını sorulara bir cevap olarak görürlerdi. Sanki herhangi bir soru sormadan yaşamışlardı, bütün hal ve tavırlarıyla, Allah’ın hikmetinden olmaz’ın içinde yaşamak ve herkesi de orada yaşatmak istiyorlardı. Büyüklük, sadece bedenin değil, bilmenin de cesametiydi. Bedenlerinden önce düşünceleri yaşlanmıştı üstelik. Yaşların kıymetini kendinden menkul bir niteliğe süründüren tavırlarıyla çatışmamak elde değildi. Soru sormanın kıyısına kör topal ulaşmayı, kendini beylik olanın, umumiyetin, bir yaftanın içinden çekip toplamayı göze alanları zorlu seçenekler bekliyordu. Ya yolu yürümeye devam edip ayıplamadan kovulmaya kadar giden uzun boylu bedeli göze alacak ya da başkalarının önceden ısıttığı mindere gönül indirerek usulca oturup kendini bulma imkanını berhava edeceklerdi. Babam kendisine içinde bir yol bulma feraseti barındıran sorular sormayı göze alanı takdir ve teşvik etmekten erken caydı. Eskiden soruların karşısında coşku ışıllayan gözleri sonradan kaygıdan koyulaşır oldu.
"Kendine ait olanı bilişin o sessiz ilmi... Dilsiz bir sezgi, kör bir bakış ve topal ayakla bile nasıl da bulur insan onu. Kendine ait olan şeyi kaybedemez ki insan. Ait olan, kaybedilemez."
Dinler de, Tanrı aşkı adına kendimize inanmak ve kendimizi yüceltmek içindir. Öyle olmasaydı dinler insanı en yüce varlık olarak göstermez, tüm canlılardan ve yaşamın uyumundan söz ederlerdi. İnsan, en azından kitabi dinlerin (Musevilik, Hıristiyanlık, İslam) gözünde öylesine masum bir yücelikte ki onun düşüşü bile yılanın aldatmacası yüzünden oldu. Hayvanlarla bitkilerin din kitaplarında özel bir yeri yoktur. Hazreti Isa bir fili ölüler aleminden çekip çıkarabilir; kör yunusların gözlerini açarak, topal köpekleri iyileştirerek mucizeler yaratabilirdi. Neden kediler kangurularla, karıncalar da insanlarla mucizeler yaratmıyor? Mucizeler bile homo sapiens'in tekelinde. Din kitaplarında rastlanabilecek bütün yapısal tahliller de, insanın tüm canlılar ve “cansız varlıklar” üzerindeki mutlak üstünlüğünü gösteriyor.
"Mevzuatlar kısıyor hakikatin sesini,
Kulaklar sağırlaştı,lisanlar kör ve topal.
Zorbalar talan etti adalet ilkesini,
Dert yükü ağırlaştı,vicdanlar kör ve topal..."