Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.9
Sıtkı Öztürk
Sıtkı Öztürk
@kutsalsavas
"Okumak Sanattır."
Öğretmen-Yazar
Lisans
Giresun
192 okur puanı
Nisan 2016 tarihinde katıldı
"Kâbe'nin oğlu" serisinin ikincisi de muhteşemdi...
Hz. Peygamberin vefatından sonra, hakkı olmasına ve tüm ısrarlara rağmen, fitne çıkmasın diye, uzun süre sessizliğe gömülen, tabiri caizse kılıcını duvara asan Ali'nin, Osman'ın katledilmesiyle başlayan fitne ateşine karşı, kılıcını yeniden astığı yerden indirdiğine ve kutsanmış, kızıl bir devenin etrafında toplananlarla, hakkı üstün kılabilmek uğruna verdiği ölümcül mücadeleye şahit oluyoruz, bu macerada.
...
Osman'ın katli, tam bir kırılma anıdır, İslâm tarihinde. Ne var ki, Osman'ın katline göz yumanlar, azmettirenler, bizzat kanını dökenler, her ne hikmetse bir olup, bu sefer Ali'ye karşı birleşerek, hesap sormaya kalkmışlardır. Oysa ki Ali, her defasında Osman'ı uyarmış ve katil öncesi onu korumak için elinden geleni yapmıştır. Fakat, koyunu, kurtla parçalayıp, çobanla ağlayanlar boş durmamış, her zaman hakkı üstün tutan Ali'yi hedef tahtasına oturtmuşlardır. Bu fitne karşısında Ali'nin kılıcını kınından sıyırmaktan başka çaresi yoktur.
...
Henüz çıkmamış olsa da serinin üçüncü kitabı, Ali ve Muaviye rekabetine ayrılmış görünüyor ve sabırla bekliyoruz inşallah...
Bir kitap okudu
Okur Takip Önerileri
"Kâbe'nin Oğlu Ali"
Bazı kaynakların iddia ettiğine göre Kâbe'de doğan ilk ve tek kişidir Hz. Ali... O yüzden de yazar eserini bu isimle taçlandırmış... Yakışmış da...
Kalemine, en başından beri çok güvendiğim değerli arkadaşım İlknur Altıntaş yine harika bir esere imza atmış... Üstelik bu sadece birinci bölümü. Gerek üslûbu gerkse de konuya çok yönlü hakimiyeti ile dolu dolu bir eser ortaya koymuş gerçekten...
Eser, sadece Ali'nin değil, dönemin bir hikayesi. Gerek Ali'nin, gerekse de dönemin diğer aktörlerinin detaylı karakter analizleri yanında, tarihi rollerinin de hakkını vermeye çalışmış ve bence oldukça da başarılı olmuş.
Öte yandan bazı İslâm çevrelerince tabu haline getirilen hadiseler, kişiler ve meseller hakkında giriştiği fikri mülahazalar, okuyucuyu farklı bir sorgulamaya mecbur bıraktığından, oldukça etkileyici...
Şunu da belirtmek de fayda var. Gerek Ali, gerekse de diğer sahabiler, sünni kaynaklarda masum ve günahsız, şii kaynaklarda ise Ali ve ehlibeyt harici olanlar zalim ve günahkar resmedilmiştir. Anlaşılan o ki, hem şii, hem de sünni kaynaklar, Ali ve sahabiler konusunda serin kanlı davranamamışlardır. Bize düşen makul olanı bulmak, mümkün olanı bilmek ve ona göre tavır almaktır. Övgü de sövgü de felakettir. Gerçeğin üstünü örter ve görünmez kılar. Gerçeği görünmez kılmak tarihe ihanettir.
Ben yazmış olmayı dilerdim, dediğim kitaplardan biri...
Milli mücadele tarihini tüm ayrıntıları ile baştan sona yeniden yazan Selim Erdoğan, "Hain: Mezarıma Tükürecekler" romanıyla, güçlü bir tarihçinin nasıl da güçlü bir romancıya dönüştüğünün kanıtı olmuş adeta.
...
Hain, üzerinde çokca düşünülmüş, ince ince örülmüş, hem bir işgalin perde arkasında yaşananları anlatan tarihi bir roman, hem de istihbarat oyunları, şifreler, cinayetler ve entrikalarla dolu bir polisiye roman aynı zamanda...
...
Okurken, kendinizi esrarengiz bir kovalamacanın içinde buluyor, işgal yıllarındaki İstanbul'a geri dönüyorsunuz. Bir film sahnesi gibi canlanıyor sokaklar. Ve kendinizi Ahmet Muhtar'la birlikte koştururken hayal ediyorsunuz.
...
Ve tabii, Ahmet Muhtar... Romanın baş kahramanı, küskün bir ittihatçı... Cevval bir hafiye, başına buyruk, kuralsız bir eski asker. Hem kendisinin, hem de vatanın kaderiyle ilgili ölümcül bir yol ayrımında. Bakalım tarih onu nasıl kaydedecek... Sefil bir hain mi, yoksa gerçek bir kahraman mı?
Bunu ancak okuyanlar bilecektir. Keyifli okumalar dilerim.
Serinin ikinci kitabında da tarzını bozmadan ilginç detaylara yer vermek suretiyle okuyucuyu kendine bağlayan yazar, tebrikleri sonuna kadar hakediyor. Teşekkürler Con Sinov, eline emeğine sağlık
...
Mustafa Kemal'in işgal sırasında İstanbul'a gelişi ile Samsun'a çıkışı arasında yaşanan hadiseleri ele alan kitap, payitaht merkezli hükümet bunalımlarını, işgal karşısında sarayın, aydınların, bürokrasinin ve askerlerin tutumlarını, vatanseverlerin çare arayışlarını, gaflet içinde bulunanları, delalete sapanları ve hiyanet edenleri tüm çıplaklığıyla ortaya döküyor.
Bu açıdan bakıldığında oldukça önemli bir iş çıkartmış yazar. Çünkü, okuyucu anlıyor ki, vatanseverlerin önünde gül bahçesi değil, her yanı sarmış bir ateş çemberi var ve bu cendereden çıkmak için kuru cesaretten daha fazlasına ihtiyaç var... Şecaat... Akıl dolu cesaret...
Tüm dünyada, kimilerinin şiddetle reddettiği ama büyük çoğunluğun "makbul vatandaş" olmayı seçip, itaat ettiği, otoriter/ zorba yönetim metodlarını tüm çıplaklığı ile ortaya döken derli toplu bir eser "Diktatörlük Sendromu"
Dünyaca meşhur, Mısırlı yazar, Ala el- Asvani'nin ünlü diktatör Hüsnü Mübarek özelinden yola çıkarak, tüm diktatörleri ve diktatöryel eğilimleri analiz ettiği, semptomlarını, toplumsal etkilerini, doğal sonuçlarını ele aldığı harika bir eser.
Mutlaka okumalı, kendimizi hesaba çekmeli ve gerekli dersleri almalıyız, bence...
George, Willy ve Nicky...
Kral, İmparator ve Çar...
Kraliçe Victoria (1819-1901)'nın torunları... Dünyayı Büyük Savaşa Sürükleyen Üç kuzen...
...
Milyonlarca insanın kaderini belirlediler. Tüm dünyayı, hırsları, ihtirasları, kompleksleri ve aç gözlülükleri yüzünden uçuruma sürüklediler. Oysaki çocukluk ve ilk gençlik yıllarında, tatillerde, düğünlerde, doğum günlerinde ve kutlamalarda hep birlikteydiler. Birlikte eğlendiler, birlikte güldüler. Saray bahçelerine sığdılar ama taç giydikten sonra dünyaya sığamadılar.
...
Catrina Clay, kraliyet mektupları ve günlüklerden yola çıkarak, dünyayı savaşa sürükleyen bu üç kuzenin bilinmeyen hikayesini ve savaşın arka planını tüm detaylarıyla (aşkları, dedikoduları, şatafat ve entrikaları ile) önümüze seriyor.
Laurence Louer, "Bir ihtilafın Siyasi Tarihi" alt başlığını koyduğu, "Sünniler ve Şiiler" kitabında bize, geçmişten günümüze Ortadoğu'nun din-politik açıdan siyasi bir panoramasını resmediyor.
Ortadoğu'nun dini-politik hamlelerini anlamayı hedeflediğimiz bu okumanın sonunda kafanız yeniden karışıyor, Ortadoğu-Arap/İslâm dünyasının karmaşık sosyo-politiği karşısında afallamaya devam ediyorsunuz.
Şii-Sünni kavgası her ne kadar, "Peygamberin halefi" meselesine ve derin kırılmalara yol açan "Kerbela hadisesi"ne dayansa da, aslında hükmedenlerle, hükmetmek isteyenlerin ve hükmedilen etnik-dini grupların ihtiyaç ve isteklerine göre şekillenmiş, siyasi elitlerin meşruiyet, isyancı gurup ya da din adamlarının ise nüfuz kazanma aracı olmaktan öte gidememiş bir meseledir.
Hulâsa, mesele, güç ve iktidar devşirme meselesidir, dini-itikadi bir mesele degildir.
Tolstoy 'a atfedilen bir sözle başlayalım. "Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir."
Bu hikaye, işte tam da böyle bir hikaye. Ekmeksizköy'e bir öğretmen gelir...
Kuş uçmaz, kervan geçmez, kurak, çorak, unutulmuş bir Orta Anadolu köyü, Ekmeksizköy. Üzerine ölü toprağı serilmiş insanlar, umudunu tüketmiş, hastalıklı ve eğitimsiz bir avuç köylüden ibaret.
Ve bataklığı kurutup, toprağı uyandırdığı gibi, insanı da uyandıran bir adamın hikayesi.Tam anlamıyla azmin zaferi. Öyle dersler var ki... Zaman zaman hüzünlenecek, zaman zaman bu unutulmuşluğa öfkeleneceksiniz.
