"Bana baktın gözlerinle ıssız ufka dek Anılardan yıkanmış gözlerinle Bana baktın saf unutuş olan gözlerinle Bana baktın üzerinden belleğin..." ~ Louis Aragon
En ufak birşey görüp işletmesinden korkmaksızın, her türlü maskeyi çıkarıp atabiliyordum onun önünde: yüksek sesle düşünebiliyor; en özden yanlarımı ortaya serebiliyordum.... Paha biçilmez bir klavuz olmuştu benim için....
Reklam
N'eylersiniz ki bütün kipleri zamana göre değişir biçimde yaratıldı fiil; ve eminim, yalnızca söz dizimi bile insanı bu kavramın kölesi kılmaya yeter artar. Çünkü söz diziminin kalıplarına göre taşarlar insanoğlu; ve beynimiz, en son kertede, bir gramerden başka birşey değildir.
Yankısıyım ben, kendimden kopan bir çığın.
Sana büyük bir sır söyleyeceğim Korkuyorum senden Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan Korkuyorum senden. Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları Ölmek daha kolaydır sevmekten Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam ~Louis Aragon
Mutlu Aşk Yok Ki Dünyada
Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya Ve her kitar havası beslenir hıçkırıkla Mutlu aşk yok ki dünyada Acılara batmamış bir aşk söyle bana Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de Bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına Mutlu aşk yok ki dünyada Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa Louis Aragon
Reklam
"Başka neyim ki ben üzüntülerimi saymazsam?" Louis Aragon
Nazım Hikmet için
Nazım, senden bana ilk kez 1934'te söz ettiler, sen hapisteydin, o zaman bir şeyler yazabildim. Dostluğumuz otuz yıl bile sürmeyecekti. Ne de az, otuz yıl. 1950'de bizler, Türk halkı ve dünyanın dört bir yanındaki ozanlar seni hapisten kurtardığımız zaman, bir on dört temmuz günü, dosdoğru yaşamın içine daldın. Ama bu yıl, sabırsızlığından, temmuzu bekleyemedin... Demir parmaklık dışında onüç yıl, ya da ona yakın bir şey, kırksekizinden altmışbirine dek, güzel bir yaşam. Onüç yıl, hatırı sayılır bir şey. Hapishane dışında öldün, bu da bir şey. Ama öldün. Bu düşünceye alıştıracağız kendimizi. İnsan Manzaraları'nı sensiz kafamızda canlandırmaya çalışacağız... Senin deyişinle, manzarayı, şu uçsuz bucaksız hayat'ı ağacın biri olmadan tasarlamaya uğraşacağız...
hazdan bıktığımız an her şey nasıl da hiçleşir!
hafiflik ve öykünmenin bir delikanlıyı en iyi duygularından bile utandırdığı nankör çağdaydım: Tanrının en güzel verilerinin, arı sevinin. çocuksu duygulanımların kumlar üstüne saçıldığı, dünyanın esintisine kapılıp gittiği acımasız çağda. Arkadaşlarımın hastalıklı, alaycı kendini beğenmişlikleri sık sık içimdeki gizli, canlı sevecenlikle çatışıyordu. Yürek acılarımla üzüntülerimin kaynağı olan kişinin toplumsal konumunu ve adını yüzüm kızarmadan, alay konusu olmadan açıklayamazdım...
Reklam
Bir sürekli ilkbahar... diyor Antonius. Bense insanın görüp göremeyeceğini bilemeden bir sonraki baharı beklediği çağa geldim. İnsan yaşlandıkça zamanın akışı değişiyor, şimdi artık zaman büyük bir hızla akıp gidiyor sanki, ve insan, gençlik dediğimiz günlerin yoğunluğunu, yaşamın o olağanüstü yavaşlığını bulamadığı için acı çekiyor.
“Hiçbir aşk yok bizim aşkımız gibi olsun”
“Geri verin göklerimi müziğimi verin bana”
“Ve gece uyanıyordu ateşli bir kadın gibi”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.