Sadist, tahakküm kurma üzerinden sahip olma tutumunda ısrarcıdır ve arzusunu tatmin edecek olan kurbanına karşı buyurgan ve sert tona sahip olması beklenir. Mazoşistin ise sadistin sadece bu dil tutumundan ve dilin yaptırım gücünden tatmin olan veya sadece emir almayı arzulayan biri olması Deleuze’e göre yanlış bir okumadır. Mazoşisti mazoşist yapan olgu, onun sözleşme ve karşısındakini ortada buluşmaya ikna etmedir:
“Ama burada [mazoşizmde] her şey ikna ve eğitim üzerine kurulmuştur. Artık bir kurbanı ele geçirip kurban ne kadar az rıza gösterip ne kadar az ikna olursa ondan o kadar çok zevk alan bir işkenceci ile karşı karşıya değilizdir. Bir işkenceci arayan ve onu yetiştirmeye, ikna ederek bu tuhaf girişim için onunla ittifak kurmaya ihtiyaç duyan bir kurbanla karşı karşıyayızdır. (...) Yine bu nedenle, sadist, her sözleşmeyi tiksintiyle yırtıp atarken mazohist , sözleşmeler hazırlar. Sadistin kurumlara, mazohistin ise sözleşmeye dayalı ilişkilere ihtiyacı vardır. Ortaçağ, şeytanla kurulan iki tür ilişkiyi ya da iki temel sapkınlığı derinlemesine ayırt etmekteydi: Bunlardan biri şeytanın sahip olması yoluyla, diğeri ittifak anlaşmasıyla kurulur. Sahip olmanın kurumsal terimleriyle düşünen sadist, sözleşmeye dayalı ittifak terimleriyle düşünen ise mazohisttir” (Deleuze, 2007: 22).
Gilles Deleuze'ün 'Kürklü Venüs' Okuması ve Sınır-İhlal-İz Ilişkisi, Burak Çakır