İnsan, kendisine sürekli şunu soruyordu; ben kimim? Gözyaşlarının ıslattığı dudaklarından kendi kendisine, sen hiç bir işe yaramayan müsvedde kağıdı! Yalnız, çaresiz, korkak hâlde, gecenin karanlığında sanki bir yerlere gitmek için hazırlık yapıyordu. Gözlerinde akan yaş, köpek yavrusu gibi titreyen bedeni, bir adım dahi atmaya gücü olmayan insan! Hele birde içinde göz gözü görmeyen karanlık vardı. Nereye gidiyorsun dediğimde; bir anda olduğu yere yığılı verdi. Öldü sandım! Hayır nefes alıyordu, bayılmıştı. Kendine geldiğinde bir ismi sürekli sayıklayıp durdu! Âhh Tanrım! insanın kâlbi bu kadar acıya nasıl dayansın? Yirmisekiz yaşında bir insanın kâlbi, neden altmış yaşında olsun? Bir insanın dilinin uyuştuğunu duydum ama dilinin titrediğini ilk defa gördüm. Gaipten sesler duyar gibi kulaklarını koparmak istiyordu. Sakinleşti ve; "Hayır! kalbîmin dayandığı yere kadar, seveceğim" dedi. Kalk yatağına uzan dediğimde, sanki sayıkladığı insan karşınsındaymış gibi; "benim içim öldü ama içimdeki Sen ölmedi" dedi. –notlarım