Erdem de hiç kuşkusuz, en güzel kokuyu yakıldığı ya da ezildiği zaman veren değerli tütsülere benzer; gerçekte mutluluk çok çok kötülüğü, mutsuzluk da erdemi doğurur.
kitabı okurken iliklerinize kadar gotikliği hissediyorsunuz, bu kitabı okumadan önce böyle bir kitaba ihtiyacım olduğunu bilmiyordum. şimdi ise bu tarz kitaplar okumak istiyorum..
yazarın ilk ve son kitabı olmuş olması aşırı üzücü ve yazarın kişisel hikayeside ilgi çekici bakmalısınız.
kitaba dönecek olursam o dönemden izler taşıyor oluşu
Bir-zaman gelip tüm mutsuzlukların sonunun geleceği ve yalnızca sevinç ve mutluluğun hükümran olacağı, bu dünyanın cennet olacağı konusundaki düşünceleri - çok eskiden beri ve her dinde vardır bu - işitmişsinizdir. Ben buna inanmıyorum. Bu dünya hep aynı kalacak. Bunu söylemek korkunç, ama yine de bir çıkış yolu göremiyorum. Dünyadaki mutsuzluk bedendeki kronik romatizma gibidir; onu bir yerden sürseniz başka bir yere yerleşir, oradan sürseniz yine başka bir yere gider. Ne yapsanız iyileşmez.
Zannediyorlar ki bir prens veya prenses gelecek ve onları mutlu edecek. Niye bu kadar et gösteriliyor? Bir yerden ilgi alıp özgüveni yükseltmek için. Kronik bir mutsuzluk hali ve basit hazlar üzerinden bunu örtme çabası. Sağlayıcı bir moron olmayı kabul ediyorsanız bu sizi az bir süre olsa da tatmin edecektir. Ama zaman geçtikçe köpük gidecek ve bulanık su muhakkak ortaya çıkacaktır. Sonunda kadın barbie bebeğinden, erkek oyuncak arabasından usanacaktır. Değişen tek şey hevesin boyutudur. Malesef kadın ve erkeğin rolüyle oynanmış, evlilik kurumu yıpranmış, ortada toplum diye bir şey kalmamıştır. Desinler diye yaşanan hayatlar "yaşanamadan" son bulmaktadır..