Dayak yiyen, şiddet görenlerin çoğu aynı şiddeti kendileri de gösterir. En iyileri bile bazen bunu fizik olarak olmasa da psikolojik şiddete başvurarak yapar. Araştırmalar hep böyle söylüyor. O zincirin halkalarından biri, yani en son halka bunu kırarsa, o zaman işler değişir. Şiddet zinciri devam edemez.
Bize, Mustafa Kemal’in, “Size ölmeyi emrediyorum!” Buyruğunu bugün dahi eksiksiz uygulayacak mert erler gerek. Yüreğinde yurt, ulus, bayrak aşkı olup, ‘Ben ölmeye hazırım’ diyebilenler…
İnsan ne için yaşar ki? Ben ne için yaşıyorum?
Savunmam gereken ne, eğer bayrağım değilse? Yurdum, ulusum, devletim değilse…
İnsan başka ne için ölmeyi göze alır?
Tehlikeye atılmak için bir an bile çekinceye düşmediğim anlar… Asla ödün vermediğim konular! Asla sonunu düşünmediğim olaylar…
“BENİM MİLLETİME, DEVLETİME KİMSE DİL UZATAMAZ. BAYRAĞIMA KİMSE…”
Bölücü eşkıya dağlarda devlete kafa tutarken, silahlı güçleri ile pervasızca dolaşıp yakıp yıkarken, öldürürken; zaman zaman tehditler savurup devleti aşağılarken, yurtseverlerin hapishanelerde çile çekmesini açıklayacak söz bulamazsınız.
Yaşamımın her devresinde mutlaka bir iş vardı beni içine çeken. Kendi gelmese, ben gidip bulmuşumdur. Belaları, mıknatıs örneği üzerime üzerime kabullenen bir huyum var! MEMLEKETİ BİR BAŞIMA DÜZELTEBİLECEĞİMİ DÜŞÜNMEK GİBİ BİR DE SAPLANTIM.
Ben, kişi olarak, kişilik olarak bu yere ait değilim. Bu yer de beni benimseyip kendinden saymaz! Duruşum, yürüyüşüm, bakışlarım; kendimi belli edecek kadar yabancı!