HAMM Çalışıyor mu? (Bir an. Sabırsız.) Çalar saat, çalışıyor mu?
CLOV neden çalışmasın?
HAMM Fazla çalışmaktan.
CLOV Hiç çalışmadı sayılır!
HAMM (Öfkeyle) O zaman, az çalışmaktan.
CLOV Gidip bakayım.
NAGG (Alçak sesle) Duydun mu, kafasının içinde bir kalp varmış! (Temkinli bir biçimde kikirder)
NELL Böyle şeylere gülmemeli, Nagg. Neden hep gülüyorsun?
NAGG Şşt! Yavaş!
NELL (Sesini alçaltmadan) Hiçbir şey mutsuzluktan daha gülünç değildir, kabul ediyorum. Ama...
NAGG (Şaşırmış) Aaaa!
NELL Evet, evet! Dünyadaki en gülünç şeydir o. Başlangıçta ona güleriz, yürekten güleriz. Ama hep aynıdır. Tıpkı sık sık anlatılan güzel bir fıkra gibi. Hep beğeniriz, ama artık ona gülmeyiz. (Bir an.) Bana diyeceğin başka bir şey var mı?
Bak şu amaçsız,
Yaman kaygısız.
Vazifesi bomboş,
İnsan yorulmaz,
Neden bu kadar aptallıktan?
Sen misin yalan?
Olursun talan,
Bir amacı yok.
Yorulmaz mısın be adam?
Elin yükünden çekilmiş.
Saatleri ağır ağır pis kokuyla manidar geçer,
Amacı unutur gider gerçek.
Az biraz sussa Şeytan rahatlar eder,
Geçliğimi çaldılar davacıyım,
Defteri bürülse razıyım.
Faydasız ve buna minnettar,
Yaman ve sakıncalı.
Huzursuzluk payidar kaldı,
Bıkkınlık kabuk,
Yorulmak bu olsa herhalde...
AYKUT BARIŞ ÇELİK
Dinle ey sevgili ahuzarımı,
Etme ama şikayet.
Sorma neden diye,
Sensin bu hale gelmeme sebep.
Feryat ettirdin,
Eylettin minnet.
Gönül yine de
Senden umuyor medet.
Neden korkarız ondan? Ölümümüzle birlikte bizimle yok olup gidecek olan, dünyayla benliğimiz aramızdaki o bağ... her şey geçip gider mi onun fırtınasının önünde?
Sayfa 21 - Zaman ve Anılar Madalyonun iki yüzlüKitabı okudu
Eski tanrı, eskiden yapabildiği hiçbir şeyi yapamıyordu artık. Aslında onu başlarından atmaları gerekirdi. Ama onlar ne yaptı? Tanrı kavramını değiştirdiler -ve doğallıktan uzaklaştırdılar: ödedikleri bu bedel sayesinde de ona tutunmaya devam ettiler. -Javeh, "adaletin" tanrısı - o artık İsrail'le bir bütün ve halkın kendine olan güveninin ifadesi değildi: o artık sadece belli şartlar altında tanrı sayılıyordu... Tanrı kavramı, her mutluluğu ödül olarak, her talihsizliği ise tanrıya karşı itaatsizliğin cezası ve "günah" olarak yorumlayan ve papazlardan oluşan politik kışkır- tıcıların eline düştü: onların sözde "namuslu dünya düzenine" sahip bu en yalancı yorum-tarzları, "neden" ve "sonuç" doğa kavramlarını kesin olarak tepetaklak etmiştir. Doğal neden- sellik, ödül ve ceza ile yok edilmişse bir kere, tabiata aykırı bir nedenselliğe ihtiyaç duyulur: geri kalan ve doğal olmayan her şey bunu takip edecektir. Yani yardımcı olan, akıl veren ve cesaret ile özgüvenin her talihli ilhamının temel kavramı olan tanrı yerine -taleplerde bulunan bir tanrı... Ahlak artık bir halkın yaşam ve gelişim şartı ile yaşamın en alt içgüdüsü olmaktan çıkmış soyut bir hale gelmiştir. O, yaşama karşı tezatlık, düşgücünün temel kötüleştirilmesi ile her şey için
"kem göz" şeklini almıştır.
Gıda enflasyonu neden değil, sonuçtur. Gıda enflasyonunu düşürmek için öncelikle tarımda yapılması gereken çok iş bulunmaktadır. Zira kalıcı çözüm, sonuçları ortadan kaldırarak (İthalat, kamu eliyle sübvansiyonlu gıda satmak vb.) değil, nedenleri ortadan kaldırarak (örgütlü çiftçi, uygun maliyetli, istikrarlı ve artan üretim) bulunabilecektir. Türkiye'nin artık sıklıkla başvurduğu kalıcı çözüm getirmeyen "semptomik tedavi"den vazgeçmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Türkiye, yaşlanan kırsal nüfusun da etkisiyle, gıda alanında enflasyonun ötesinde daha ciddi sorunlarla karşılaşacak.
Prof. Dr. Yaşar Uysal - Türkiye'de Gıda Enflasyonu ve Tarımda Yeniden Yapılanma
Allah (Subhanehu ve Tealâ) İbrahim Milleti hakkında şöyle buyurur:
“Ancak nefsini akılsız hale getiren kimse İbrahim Milleti’nden (dininden) yüz çevirir. Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, ahirette de, o iyilerdendir.” (Bakara/130)
Yine Allah (Subhanehu ve Tealâ) nebisi Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e hitaben şöyle buyurur:
“Sonra da sana: "Doğru yola yönelerek İbrahim Milleti’ne (dinine) uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik.” (Nahl/123)
Tüm bu netliği ve saflığı ile Allah (Subhanehu ve Tealâ) bize takip edilecek yolu ve menheci açıklamıştır. Doğru yol ve hak olan menhec İbrahim Milleti’dir. Bunda hiçbir kapalılık ve hiçbir karışıklık yoktur. Kim, şeytanın imanı zayıf kimselerin kalbine attığı boş söylemlerden olan “davetin maslahatı” veya bu
yolu takip etmenin Müslümanlar aleyhinde bir çok fitneye ve kötülemeye neden olacağı gibi bir takım gerekçelere dayanarak bu yoldan yüz çevirirse o sefihtir, aldanmıştır ve davet konusunda kendisini İbrahim’den (Aleyhisselam) daha bilgili zannetmiştir. Halbuki Allah (Subhanehu ve Tealâ) İbrahim’i şu ayetleri ile övmüştür:
“Andolsun biz daha önce İbrahim'e de hidayet, dürüstlük ve ilim gücü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.” (Enbiya/51)
“Andolsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, ahirette de, o iyilerdendir.” (Bakara/130)
“Sen Tanrısal Birliğin insanları gördüğünü ve yargıladığını sanıyorsun,” dedi Ooota. “Bizlerse onun varlıkların niyetlerini ve duygularını hissettiğine inanıyoruz O’nun, bizim ne yaptığımızla ve neden yaptığımızla ilgilendiğini düşünmüyoruz.”