Şehre onurlu bir sadakatın varlığını batırarak
Üstümü çarptırıp karışık hesaplara
Göğsümde kahramanca bir gürültü
Kabaran bir kımıltı yükseltiyor
Nabzımdan arta kalan çiçek tortuları için
Herkesin içinde kaba ,kaypak ihanetleri
Bir kenara ittirip
Temize çıkmak için
Feraget edilmiş bir hayattan
En yakın yabancıyı bulmak için
En yakın
İnsana verilen en büyük ceza nedir sizce? Düşünmek, fazlaca düşünmek olabilir mi? Farkında olmak. Hayatın farkında olmak. Bu katlanılır şey değil sahi! Deli sıfatı konulan insanları daha iyi anlamaya başlıyorum sanırım. İnsanlar için yaşam bir ceza, bir sınav mahiyetinde hüküm sürdüğünde kimileri düşünür, kimileri delirir, kimileri ise yaşamazdı. Zamanın tik tak atışına karşı yaşamı ciddiye almayan bu insanlar yaşamın ne anlam ifade ettiğini dâhi düşünmezler. Ertelemenin kuyusuna düşerler. Bir gün ne yaptın bu dünyada denildiğinde yaşadım bile diyemezler. İşte farkında olmak ne demek, hayatı yaşamak ne demek, insan olmak ne demek anlamadan geçip gider. Deliren insanlar, neden delirirler? Onların delirmesine sebep olan asıl şey nedir? Bir kitapta okumuştum şöyle diyordu: " delirmenin insanı yaşattığı söylenir, en azından bilinç kaybolduğu için daha az acı çekilir ölü gibi uyunur. " Bilinç yok mu olur gerçekten? İnsanın kendi varlığını sıradanlaştırması, herkes gibi olmayanı dışlayışı... Ama herkes birbirine benzerse nerede kalırdı özelliğimiz, bizi biz yapan değerleri yitirdiğimiz de ürettiğimiz seri makinlerlerden robotlardan ne farkımız kalırdı? Kimse hiç yoktan delirmez, kimse delirmek için doğmaz. Belki de en büyük ceza hayatı aklı başında yaşamaktır. Delirmenin insanı yaşattığı söylenir sözü kanıtlanmış bir söz olsa gerek.
.
Bir adamı yanlış yaptığına inandırmak istiyorsanız doğruyu yapın. Ama onu ikna etmeyi umursama. Erkekler gördüklerine inanırlar. Bırakın görsünler.
.
.
.
Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat
En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat
Ne güzel bir giriş, dünyaya ne güzel bir geliş... Toprağı kirlerinden arındıran o Yağmur için, rahmet vadilerinin
Bilmediğim bir günde, kendimi bu dünyada buldum ve doğduğum günden beri, o güne kadar hissetmeden yaşadım. Nerede olduğum sorulunca, herkes beni yanılttı ve her biri diğeriyle çelişti. Onlara ne yapmam gerektiğini sorduğumda, yanlış şeyler söylediler ve her biri farklı bir şey söyledi. Hayretle yolda durunca, kimsenin nereye doğru olduğunu bilmediği bir yöne gitmediğim veya geri dönmediğim için herkes şaşırdı. Kesişen yollarda uyandırılan ben, nerden geldiğimi bilmiyorum. Sahnede olduğumu gördüm ve herkesin rollerini bilmeden oynamaya başladığı oyunun bana ait kısmını bilmiyorum. Şövalye gibi giyinmiştim ama kraliçeyi bana vermediler ve yanımda olmadığı için beni suçladılar. Elimde, götürmem gereken bir mesaj olduğunu gördüm. Kağıdın boş olduğunu söyleyince bana güldüler. Tüm kağıtlar boş olduğu için mi mesajların tahmin edilmesi gerektiğinden mi gülüp gülmediklerini hâlâ bilmiyorum.
Sokrates, digerlerinin senin için yarattığı yoldan gidemeyeceğini söylüyordu.Yürümelisin ve YOLUNU YÜRÜYEREK OLUŞTURMALISIN.
Sokrates kabul edilmeyi talep etmiyor." Lütfen beni yalnız bırakın, benim sizi yalnız bıraktığım gibi.Lütfen benim özgürlüğüme izin verin.Ben sizin hayatınıza tecavüz etmiyorum siz de benim hayatıma tecavüz
Oğuz Atay abimiz sorusunda ne kadar haklı: “Tutunamayanların romanı biter mi?” BİTMEZ! demiştim daha
Kirpinin Zarafeti kitabının incelemesinde. Bu sefer başlık değişti, içerik değişti: “Tutunamayan Aile” romanına geçtik.
“Yersiz yurtsuz yaşadım ömrüm boyunca. Kendim tutunamayınca kimsenin bana tutunmasına da izin vermedim…Birbirimize tutunamadık,
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Bazı kitaplara başlamak kadar,bitirmek de sıkıntı verir insana.Kitaplığım da şöyke havamı değiştirsin, yumuşak içim kahveler gibi ,zorlu geçen okumama isteğimi geçiştirmek için kitap bakarken gözüme takıldı.Elime aldım önsöz,sonsöz derken ani bir kararla okumaya başladım...
Türkiye'de bu konuda yazılan tek kitap olduğunu okudum. Kitap
İnsan sahte yazgısına aldanır, gereksinim diye bir kılıf uydurarak, eski bir kitapta söylendiği gibi, güvelerin ve pasın çürüteceği ve hırsızların girip talan edeceği servetler biriktirmeye çalışır.