Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı : Nietzsche Ağladığında.
Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...
Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.
Aktörler Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş.
Gerçekten de Hıristiyanlar hiçbir zaman var olmamıştı.
"Hıristiyan", yani iki asırdır Hıristiyan denilen aslında sadece psikolojik bir kendini-yanlış-anlamadan ibarettir. Daha yakından bakılırsa: tüm "inanca" rağmen, onun içinde sadece içgüdüler -ama nasıl içgüdüler- var olmaktadır!
Aslında sadece tek bir Hıristiyan vardı ve o da çarmıhta ölmüştü, "İncil'ler" çarmıhta ölmüştü. Bu andan itibaren "İncil'ler" adını alan her şey, onun yaşadıklarının tezatı olan her şeydi zaten: "uğursuz bir ileti", bir Dysangelium.* (Kötü haber)*
Kimsenin neyi ve kimi küçümsedığım ile ilgili şüphede kalmaması için belirtiyorum: bugünün insanını, yani vahim bir şekilde zamandaş olduğum insanı küçümsüyorum. Bugünün insanı onun pis nefesi beni boğuyor... İdrak edebilen herkes gibi ben de geçmiş olana karşı büyük bir tolerans -yani yüce gönüllü bir kendini yenme- gösterebiliyorum.
Hiç kimsenin bir şeyi sırf başka birisi için yapmadığını göreceksiniz.
İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendisini sevmesindendir.
Araştırma ve bilim inançsızlıkla başlar. Ama inançsızlık doğası gereği streslidir! Sadece güçlüler bunu kaldırabilir. Bir düşünür için gerçek soru nedir biliyor musunuz?
"Gerçek soru, ne kadar gerçeğe katlanabileceğimizdir."