Keşke; kan revan, hapis, zulüm, ölüm orucu yerine, binbir çiçekli kültür bahçesinin mis kokuları arasında yaşayabilseydik. Yaşar Kemal'in türküsünü paylaşabilseydik.
Kemalizm, Mustafa Kemal'e yapılan en büyük kötülüktür. "Ben size hiçbir dogma, hiçbir değişmez kural bırakmıyorum" diyerek çağa uygun akıl ve bilim yolunu işaret edecek kadar zeki bir liderin adını kullanarak, yüzlerine Mustafa Kemal maskesi takan asker ve sivil egemenler, ona taban tabana zıt uygulamaları Kemalizm diye yutturdular ve akıl almaz işkencelerden, faili meçhul devlet cinayetlerine kadar işledikleri her suçu, devrimci liderin adını lekelemek için kullandılar.
Masa başında oturup şiir yazan hiç kimsenin, oğlu öldürülmüş Çukurovalı ananın "Benim oğlum can verirken / Çiçekler çığrışıp açtı" dizelerindeki derinliğe ulaşabileceğini sanmıyorum.
Bazen o rüyayı görürüm. Devamlı aynı rüya. Elinde bir şeyle biri yanıma geliyor ve şöyle diyor: 'Burada bir şey unutmuşsun.' Seninle yaşamaktan çok mutluyum. Hiçbir şeyin özlemini duymadım ve asla şikâyet etmedim. Yine de bir şey peşimi bırakmıyordu. Gecenin ortasında ter içinde uyanıyordum. İçimden attığım şey peşime düşmüştü. Kovalanan tek kişinin sen olduğunu düşünüyorsun ama yanılıyorsun. Bir şeylerini söküp atan, kaybeden tek kişi sen değilsin. Ne demek istediğimi anlıyor musun?
Kendimi sürekli başka biri olmaya uğraşıyormuş gibi hissediyorum. Yeni bir yer bulmaya, yeni bir hayata başlamaya, yeni bir ben olmaya çalışıyorum sanki. Bu büyümenin bir parçası sanırım, aynı zamanda kendini yeniden keşfetme çabası. Yeni bir ben olarak her şeyden kurtulabilirdim. Kendimden kaçabileceğime cidden inandım –çabalamaya devam ettiğim sürece. Ama hep sonunda dibe vurdum. Her nereye gidersem gideyim karşımda hep kendimi buldum. Eksikler olduğu gibi kaldı. Aynı eksik parçalar asla doyuramayacağım bir açlıkla üstüme geliyordu. Galiba beni tanımlayan şeyler bu noksanlıkların ta kendisiydi.