Mârifette ilk makam şudur;
Kulun kalbine bir yakîn verilir, bununla bedeni sükûna kavuşur. Organlarına tevekkül verilir, bununla dünyada slâmete erişir. Gönlüne bir hayat (veya hayret) vetilir, bununla âhirette kurtuluşa ulaşılır.
Mademki, son temsilcileriyiz Gezegen'in iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek “gerçek”, soğuyan Güneş'in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı...
|Alev ALATLI
Masallarda bile
Dokunulmazken çocuklar
Kıyıldı boncuk gözlere
Vurdular avuçlarındaki son şekeri de
Gri fotoğrafların kenarından
Sızan kırmızı
Yüzünü kızartmalıydı insanlığın
Dünyanın kıskacında çırpınan insan, dua ile hayat bulur. Kulun duası embriyoyu anneye bağlayan kordon gibidir.Kul, Allah'a, bebeğin anneye bağlandığı gibi bağlanır. Embriyoyu besleyip ona hayat veren kordon olmazsa bebek hemen ölür. Bizler de, tüm gücümüzle ve ısrarla bizi Rabb'imize bağlayan kordona tutunmalıyız. Bu kordonu bıraktığımız an manevî ölümü yaşarız.
| Rabia Christine Brodbeck
İnsan dünyayla olan irtibatı ve ona yüklediği anlam dolayısıyla bir yol belirler, bir tercihte bulunur. Hayatımız, bu tercihlerin bir yansımasıdır. Neye talipsek hayatımız kaçınılmaz olarak o tercihlerin etrafında şekillenir. İyi ya da kötü, hayatımızda ne gerçekleşiyorsa yürüdüğümüz yol dolayısıyladır.
Modern zamanda insan duygularının karmaşıklığı, girift ilişkiler ağının sarmalında şekillenen hayatın zorluğu aşikardır. Şehirler, yoğun kalabalıklar ve bitmeyen ihtiraslar insana dair bütün güzellikleri tarumar ederken insan için tutunacak bir dal, huzur bulacak bir mekân bulmak her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.
Yüce Rabbimiz, bizlere sayamayacağımız kadar bol ve güzel nimetler verdi. Ancak, bu nimetler içinde öyle bir nimet var ki hepsinden daha değerli ve daha önemlidir. İşte bu büyük nimet, imandır. Zira insan, imanla yücelir. Kalpler, imanla huzur bulur. Vicdanlar, imanla berraklaşır. Akıllar, imanla durulur. Kabirler, imanla aydınlanır. Mahşer, imanla feraha erer.
Allah’ın insana lütfettiği en büyük nimetlerden biri de akıldır. Aklın meyvesi ise tefekkürdür. Tefekkür, gerçeği anlamak ve doğru davranmak için emek verip düşünmektir. Bizler tefekkür ederek yaratılış gayemizi, Allah’a kulluğun önemini, vaktin kıymetini ve salih amelin değerini idrak ederiz. Kâinattaki eşsiz dengenin ve sayısız nimetin farkına varırız. Göklerin ve yerin, dağların ve denizlerin, ay ve güneşin, bilinen ve bilinmeyen nice güzelliklerin yaratılışındaki hikmeti kavrarız. Tefekkür sayesinde olaylara ibret nazarıyla bakar, ders çıkarır, payımıza düşen sorumluluğu alırız.
“Bir çocuğu vuruyorlar kimsesizler ülkesinde,
Bir çocuğu vuruyorlar mermiyle,
Bir çocuğu vuruyorlar sessizlikler ülkesinde,
Bir çocuğu vuruyorlar herkes sus pus.”
Zikir, Allah’ı zihinde tutmak, dil ile belirli kelimeleri tekrar etmekle birlikte, söz, tutum ve davranışlarımızla Allah’ın rızasını kazanma çabasıdır. Nefsimizi ıslah etme, iyilik ve hayır yolunda olma, huzur ve mutluluğa ulaşma gayretidir. Zikrin gerçek anlamını idrak eden bir mümin, Kur’an ve sünnete uygun bir hayat sürer. Kardeşlik hukukunu korur. Toplumda birlik ve beraberliği pekiştirmek için çaba gösterir. Zikri kendine şiar edinen bir mümin, yaratılış gayesini unutmaz. Hak duyarlılığını kaybetmez…