Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"O kadar çok birbiriyle çelişen şey gördüm ki ve o kadar farklı sözler duydum ki artik hiçbir şeye inanmıyorum ."
162 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
(arkakapakyazısından) “Kendi kendini eğiten insanın hikâyesi olan Hayy bin Yakzân, Ortaçağ’ın en önemli dinî-felsefî eserlerinden biri sayılmaktadır. İbranice, Latince, Flamanca, Fransızca, Almanca, İngilizce çevirileriyle XVII. Ve XVIII. Yüzyıl Avrupası’nın en popüler eserlerinden biri olmuş, Avrupa edebiyatında azımsanmayacak bir iz
Hayy Bin Yakzan
Hayy Bin Yakzanİbn Tufeyl · İş Bankası Kültür Yayınları · 20211,583 okunma
Reklam
Ahiret
Hiç mümkün müdür ki, raiyetin en büyüklerinden en büyük amellerini muhafaza etmesin, muhasebe etmesin, mükâfat ve mücazat vermesin. Halbuki, o zatin izzetine ve gayretine dokunacak ve şe'n-i merhameti hiç kabul etmeyecek muameleler, O büyüklerden sudur ediyor. Burada cezaya çarpmıyor. Demek, bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.
Daha büyük acılara hazırlanıyordum hep, sevdiklerimi kaybetmem benim içimde nasırlaşmış bir kabuktu, çoğu sadece kabuk olarak kaldı. Kimi o kabuğu göre göre üstüne bastı, kimi ezdi, kimi kabuğumla oynadı, kanattı. Her yaradan içeriye birer sonda girecektir ve kemikteki çürüğe kadar dayanacaktır dedim. Nefes darlığım sık sık kalbimde kesinti
Dinlerin çoğu insanların falanca peygamberin söylediklerine inanmasını istiyor diye dine güleceksek zamanelere daha çok gülmemiz gerekir. Modern zamanlarda Musa’dan, Buda’dan veya İsa’dan sözler aktaranlara gülüyorlar; ama aynı kişi bir Huxley’nin, bir Tyndall’ın veya bir Darwin’in adını verecek olsa onun sözü çiğ çiğ yutulur. “Bunu Huxley demiştir,” dediniz mi akan sular durur. Gerçekten de hurafelerden kurtulmuşuz! Öbürkü dinsel hurafe, beriki bilimsel; yalnız şu unutulmasın ki hayat veren manevi fikirler o hurafelerle gelmiştir; modern hurafelerse şehvet ve açgözlülük getirmiştir. O hurafeler Tanrıya tapmaya çağırıyordu; bu hurafeyse iğrenç saçmalıklara, üne ve güce tapmaya. Aradaki fark bu.
332 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Masum Uyku
"Tamam bu sefer gizemi çözdüm ama daha çok erken henüz kitabın sonuna gelmedim. Hadi canım! Benim gibi çok fazla polisiye ve dedektiflik romanları okuyan birisi tabi ki bunu hemen çözebilirdi. Yine mi olmadı."Diye diye kitabın sonuna geldimmm. Başlarda çok sakin giderken sonlara doğru birden hareketlenme ve kafamda bir sürü cevapsız deli sorular.Tam olayı çözdüm kitap böyle bitecek demek ki derken yeni sorular yeni cevaplar.Şu da bir gerçek ki okurken beni alıp içine çekti.Gizem, heyecan, ihanet ve yalanlarla süslenen bir hayat.Kitabın son bölümünde öyle bir hamle yapılmış ki tüm olaylar çözülmesine rağmen yeni bir olayın başlangıcı kafalarda soru işareti olarak kaldı. ️O depremde neden Dillon'a ait bir kalıntı bulunamamıştı? ️Peki Dillon ve Tess aynı kişi miydi? ️Ölmeden önce Cozimo Harry'e söylemek istediği sözler neydi? ️Garrick hayatlarında nasıl bir yere sahipti ve gizemini koruyan bu adam ne saklıyor olabilirdi? ️Felix kimdi? ️Hayatları nasıl bir aldatmaca üzerine kurulmuştu?
Masum Uyku
Masum UykuKaren Perry · Okuyan Us Yayınları · 201569 okunma
Reklam
122 syf.
8/10 puan verdi
Hadi anlaşalım..
Meksika halkının Toltekler soyundan gelen bir aileye mensup
Don Miguel Ruiz
Don Miguel Ruiz
'in kitabı
Dört Anlaşma
Dört Anlaşma
, kişisel gelişim türü kitapları tercih edenlerin severek okuyacağı ancak, bana kalırsa diğer kişisel gelişim kitaplarına benzemeyecek kadar kısa,öz ve sade bir kitap olmasından kaynaklı tür ayırt etmeksizin okunabilecek bir kitap.. Aynı anlama gelen
Dört Anlaşma
Dört AnlaşmaDon Miguel Ruiz · Ötesi Yayıncılık · 202311bin okunma
Bizdeki intizam o kadar mükemmeldir ki ancak her şeyi görür ve işitir ve bilir ve yapar bir zat bize hükmedebilir. 32. Sözler/Birinci Mevkıf
Sözler
Sözler
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
Zerrelerden mürekkeb bir parça toprak, her bir çiçekli ve meyveli nebatatın neşv ü nemasına menşe olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan bütün dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli nebatatın tohumcukları ki o tohumcuklar hayvanatın nutfeleri gibi ayrı ayrı şeyler değil, nutfeler bir su olduğu gibi o tohumlar da karbon, azot, müvellidü'l-mâ, müvellidü'l-humuzadan mürekkeb, mahiyetçe birbirinin misli, keyfiyetçe birbirinden ayrı, yalnız kader kalemiyle sırf manevî olarak aslının programı tevdi edilmiş. İşte o tohumları nöbetle o kâseye koysak her biri hârika cihazatıyla, eşkâl ve vaziyetiyle zuhur edeceğini, vuku bulmuş gibi inanırsın. Eğer o zerreler her bir şeyin her bir hal ve vaziyetini bilen ve her şeye (ona) lâyık vücudu ve vücudun levazımatını vermeye kadîr ve kudretine nisbeten her şey kemal-i suhuletle musahhar olan bir zatın memuru ve emirber bir vazifedarı olmazlarsa, o toprağın her bir zerresinde, ya bütün çiçekli ve meyvedarların adedince manevî fabrikalar ve matbaalar içinde bulunması lâzım gelir ki o cihazatları ve eşkâlleri birbirinden uzak ve birbirinden ayrı mevcudat-ı muhtelifeye menşe olabilsin. Veya bütün o mevcudata muhit bir ilim ve bütün onların teşkilatına muktedir olacak bir kudret vermek lâzımdır. Tâ bütün onların teşkilatına medar olsun.
Havadaki her bir zerre; her bir çiçeği, her bir meyveyi ziyaret edebilir. Hem her çiçeğe, her meyveye girer, işleyebilir. Eğer her şeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlak'ın memur‑u musahharı olmasa; o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazatını ve yapılmasını ve ayrı ayrı sanatlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyatet-i kâmile-i muhita-i sanatını bilmek lâzım gelir. İşte şu zerre, bir güneş gibi bir nur‑u tevhidin şuâını gösteriyor. Ziyayı, havaya; mâi, türaba kıyas et. Zaten eşyanın asıl menşeleri, şu dört maddedir: Yeni hikmetle müvellidü'l-mâ, müvellidü'l-humuza, karbon, azottur ki bu anâsır evvelki unsurların eczalarıdır.
Reklam
Mesela, güneş seyyarelerden tut tâ katrelere kadar, tâ camın küçük parçalarına kadar ve karın parlak zerreciklerine kadar şu güneşin misaliyesinden ve in'ikasından bir turrası, güneşe mahsus bir eser-i nuranisi görünüyor. Şayet o hadsiz şeylerde görünen güneşçiklerini, güneşin cilve-i in'ikası ve tecelli-i aksi olduğunu kabul etmezsen, o vakit her bir katrede ve ziyaya maruz her bir cam parçasında ve ışığa mukabil her şeffaf bir zerrecikte tabiî, hakiki bir güneşin vücudunu bi'l-asale kabul etmek gibi gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz bir belâhete düşmekliğin lâzım gelir. Öyle de Şems-i Ezelî'nin tecelliyat-ı nuraniyesinden "ihya" yani "hayat vermek" cihetinde, her bir zîhayat üstünde öyle bir turrası vardır ki faraza bütün esbab toplansa ve birer fâil-i muhtar kesilseler, yine o turrayı taklit edemezler. Zira her biri birer mu'cize-i kudret olan zîhayatlar, her biri o Şems-i Ezelî'nin şuâları hükmünde olan esmasının nokta-i mihrakıyesi suretindedir.
Üçüncü lem'a
Bak, şu kâinat-ı seyyalede, şu mevcudat-ı seyyarede cevelan eden zîhayatlara! Göreceksin ki bütün zîhayatlardan her bir zîhayat üstünde Hayy-ı Kayyum'un koyduğu çok hâtemleri vardır. O hâtemlerden bir hâtemi şudur ki: O zîhayat, mesela şu insan, âdeta kâinatın bir misal-i musağğarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki enva-ı âlemin ekser numunelerini câmi'dir. Güya o zîhayat, bütün kâinattan gayet hassas mizanlarla süzülmüş bir katredir. Demek, şu zîhayatı halk etmek ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutmak lâzım gelir. İşte eğer aklın evhamda boğulmamış ise anlarsın ki bir kelime-i kudreti mesela, "bal arısı"nı ekser eşyaya bir nevi küçük fihriste yapmak ve bir sahifede mesela, "insan"da şu kitab-ı kâinatın ekser meselelerini yazmak hem bir noktada mesela, küçücük "incir çekirdeği"nde koca incir ağacının programını dercetmek ve bir harfte mesela, "kalb-i beşer"de şu âlem-i kebirin safahatında tecelli ve ihata eden bütün esmanın âsârını göstermek ve bir mercimek tanesi kadar mevki tutan "kuvve-i hâfıza-i insaniyede" bir kütüphane kadar yazı yazdırmak ve bütün hâdisat-ı kevniyenin mufassal fihristesini o kuvvecikte dercetmek, elbette ve elbette Hâlık-ı külli şey'e has ve bu kâinatın Rabb-i Zülcelal'ine mahsus bir hâtemdir.
Evet, Hâlık-ı mevt ve hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle hayatı öyle bir kanun‑u emriye-i mu'ciz-nüma ile idare ediyor ki o kanunu tatbik ve icra etmek; bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir zata mahsustur. İşte eğer aklın sönmemiş ise kalbin kör olmamış ise anlarsın ki bir şeyi kemal-i suhulet ve intizamla her şey yapan ve her şeyi kemal-i mizan ve intizamla sanatkârane bir tek şey yapan, her şeyin Sâni'ine has ve Hâlık-ı külli şey'e mahsus bir sikkedir.
Mesela, hesapsız sikkelerinden, hayat üzerinde koyduğu çok sikkelerinden şu sikkeye bak ki "Bir şeyden her şey yapar hem her şeyden bir tek şey yapar." Çünkü nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız aza ve cihazat-ı hayvaniyeyi yapar. İşte bir şeyi her şey yapmak elbette bir Kadîr-i Mutlak'ın işidir. Hem yenilen hadsiz taamlardan o taam ise hayvanî olsun, nebatî olsun o müteaddid maddeleri, has bir cisme kemal-i intizam ile çeviren ve ondan mahsus bir cilt nesceden ve ondan basit cihazları yapan elbette bir Kadîr-i külli şey'dir ve Alîm-i Mutlak'tır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.