Kitabin ilk sayfasında Shakespeare den Hamlet kitabından bir cümle yer alıyor.
" Ah , Tanrım , kötü rüyalar görmeyecek olsam; bir fındık kabuğuna bile sığar ve yine de kendimi kâinatın kralı sayabilirim. "
Modern zamanların Hamlet uyarlaması diye sözedilen bir kitap.
Henüz Hamlet kitabini okumadığım için karşılaştırma yapamadım. Okuduktan sonra yorumlar bölümünde fikirlerimi paylaşacağım.
Yazarin okudugum ilk kitabı. Anlatici anne karnında olan bir fetüs. Duydukları ve annesinin hislerine göre olaylari anlatiyor, yorumluyor, hatta hayal kurup planlar bile yapıyor. Annesinin radyo ve TV den dinlediği tüm programları dikkatle dinlemiş bilgili bir cenin. Hikaye anne karnında son üç ayını kapsayan sürede geciyor.
Yazarin anlatımı etkili. Oldukca farklı bir kitaptı. Kitap bittiğinde yazar hakkında yorum yapmak için başka bir kitabını okumalıyım diye düşündüm , çünkü bu kitabı bir fetüs anlatıyor. fetus deyip geçmeyelim daha doğmadan edindiği bilgiler ile pek çok tartisma programında baş köşede oturabilecek bir kültürel birikime sahip olmuş.
2017 yılında yazilan kitapta günümüz dünyasına da ait yorumlar var. Özellikle göçmen sorunları ve ülkelerin bakış açılarına da değinmiş.
Fındık KabuğuIan McEwan · Yapı Kredi Yayınları · 20171,088 okunma
Buzdolabı, televizyon ve çamaşır makinesi aynı anda çalışırken bir de elektrik sobasının düğmesini çevirirsek evimizin elektrik sistemi aşırı yüklenir ve sigorta atar, hatta elektrikler tümden kesilebilir. Bu duruma "aşırı yükleme" denir. İnsan beyni de karmaşık bir elektrik şebekesidir, aşırı bilgi ve uyarımla yüklendiğinde kısa devre yapar. Böyle durumlarda genellikle bağlantılar yeniden kurulur ve beyin işlevlerini sürdürebilir. Ama bazı durumlarda ağır ve kalıcı bir hasar da söz konusu olabilir.
Günlük yaşamımızdaki aşırı yüklemelerin bazılarını hepimiz biliyoruz. Radyo, televizyon ve gazeteler her gün istesek de istemesek de bize bunları iletiyor. Ancak bizi asıl yoran, günlük yaşamımızda farkına varmadan maruz kaldığımız bilgi ve uyarım bombardımanları. Yasaların ve vergilerin içinde bulunulan dönemin koşullarına göre sık sık yeniden düzenlenmesi, oynak petrol fiyatlarının ve yüksek enflasyon düzeyinin sürekli bütçe ayarlamalarına neden olması ve bireyin sistemle olan ilişkisindeki bürokratik süreçlerin giderek karmaşıklaşması gibi değişikliklerin ilk şaşırtıcı etkisi geçtikten sonra yeni duruma uyum sağlayabilsek de kısa bir süre sonra yeniden uyum sağlamamız gereken bilgilerle karşılaşıyoruz. Trafiğe çıktığımızda yalnızca çok sayıdaki kural ve işarete dikkatimizi vermekle yetinmeyip her an ortaya çıkabilecek beklenmedik durumlara karşı tetikte olmamız da gerekiyor.
"Akşam âlim yattım, sabah cahil kalktım.. Her gün ortalama beş saat televizyon izleyen bir toplumu, 'yaşayan toplum' olarak tanımlamak mümkün değil! Biz düpedüz seyreden bir toplumuz. Türkiye'de dergi okuma oranı: % 4, gazete okuma oranı: %22, radyo dinleme oranı: %24, televizyon izleme oranı: %95. Anlayacağınız durum yürekler acısı. Ekranda başkalarının hayatını seyrederken, kendi hayatımızı israf ediyoruz.. 'Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?'"
Drake Denklemi, 1950'lerin sonuna doğru ilk yapay Dünya uydularının fırlatılmasıyla beliren uzay heyecanının bir sonucuydu. O zamanlar Frank Drake, Virginia'daki Green Bank radyo gözlemevinde çalışıyordu ve yalnızca başka akıllı medeniyetlerin bulunma olasılığıyla değil, onlarla radyo teleskoplar kullanarak iletişim kurma ihtimalleriyle
Horhor’daki konağın da şarkılarıdır bunlar. O zamanlar radyo yoktu. Gene de bu şarkılar oranındır....
Peki, ya tozlu yoldaki küçük çocuk, kara gözlü kadın, toprak ev?
Onların şarkıları, türküleri yoktur. ....
Hayvan gibi çalıştım atölyede. Eve gitmedim.
Rıza’nın umurunda değildi hiçbir şey. Patronun odasını ona
vermiştim. Oturup sigara içiyordu, radyo dinliyordu akşama
kadar. Rıza da benim umurumda değildi. Şans yüzüme
gülmüştü bir kere. Onu küstürmeye, yüzünü soldurmaya
hiç niyetim yoktu.
Bu kitap, edebiyat fakültelerinde ders kitabı olarak kullanılabilir kanısındayım.
Bir metin üç farklı formatta çıkıyor karşımıza.
Peki aynı metni üç defa okumak ne katar bize?
Aslında temelde metin aynı olsa da üstüne ekleyerek ilerliyor. Ve farklı formatlarda yazılıyor.
İlk metin sadece konuşmalardan oluşan, olayı anlamanızı sağlayacak bilgelere haiz bir radyo tiyatrosu şeklinde kaleme alınmış.
2. metin ise bir senaryo. Sinematografik ögelerle donatılmış.
Son ve asıl metin ise bir uzun öykü. En kolay anlaşılanı radyo tiyatrosu olduğu gibi en yoğun olanı da bilinç akışı tekniğiyle yazılan öykü.
İlk metinde olmayan ayrıntılar öyküye yedirilmiş. Yani aslında hep aynı metni okumuş olmuyorsunuz.
Peki ne anlatıyor? Son Osmanlı ailesini anlatıyor desek yanlış olmaz sanırım. Varlıklarını zamanla kaybederek fakirleşen ailede önce oğul aileyi terk eder. Sonra kızlardan biri kocaya kaçar. Metinde ise yedi yılın ardından kocasını bırakıp evine geri dönen Talia'nın ailesiyle hesaplaşması işleniyor.
Mungan'ın dilini bilen bilir. Ben çok seviyorum. Tanışmak isteyenlere ve yazarın hayranlarına bu deneysel metni kesinlikle tavsiye ederim.
Not: Yazarın
Son Istanbul kitabında bulunan iki öyküden birisi bu kitapta yer alan Dört Kişilik Bahçe öyküsüdür. Aynı öykü iki kitapta da bulunuyor. Bilginize..
Dedikodu artık komşudan, akrabadan ya da iş arkadaşından ziyade televizyon programı, radyo yayını ya da web sitelerindeki haber akışından bize ulaşır. Böylece biz postmodern insanlar, (Heidegger'in Mitsein ya da "birlikte olma" dediği) bir- arada-oluşun önceki biçimlerinin enkazıyla dolu zamansal bir peyzajda terk edilmiş halde, senkronizasyon istenciyle lanetlenmiş durumdayızdır.
Olacakların ilk işareti belki de Feynman'ın bir konuya saatlerce odaklanabilmekteki gerçekten bitmek bilmez becerisiydi,o kadar ki ailesi endişelenmeye başlamıştı. Daha yirmi yaşına gelmemişken, Feynman radyolara olan hayranlığını uygulamaya sokmuştu: küçük bir radyo tamiri işi kurdu.
Ama geleneksel tamircilerin aksine, Feynman radyolardaki sorunları yalnızca kurcalayarak değil, düşünerek çözmekten zevk alıyordu.
"Her yaşayan ölür, her yeni eskir. Ben de öleceğim fakat temelli anılacağım. Çünkü arkamda senin gibi tertemiz bir çocuk, hayırla anılacağım bir evlat bırakıyorum."
Asr-ı Saadet Radyo Tiyatrosu
"Ey Yüce Rabbim! Ey bu beytin sahibi olan Rabbim! Sana savaş açan şu orduya ezdirme bizi. Bizim gücümüz beytini korumaya yetmiyor. Sen bu kutsal mekanı onlara çiğnetme. Bizlere acı.
Ey Yüce Rabbim! Herkes kendi mülkünken sorumludur. Sen de beytini ve bu beytin halkını koru."
Asr-ı Saadet Radyo Tiyatrosu