Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ahh bee Mürşit Efendi
— Namuslu bir adam oldun da eline ne geçti? Sanki başkaları gibi çalıp çırpaydın, bizim de elimizde beş on paramız olurdu. Böyle sıkıntı çekmezdik. Hiç değilse biraz daha gözünü açamaz miydin? Bak eski defterdara... İstanbul'da bilmem ne müsteşarı oldu.
Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile götürmek için yalnız onun dümenini ele almak kâfidir... Şimdi anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış... Daha fenası gizli cereyanlar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe uzaklaştığını fark edemezmiş... Tâ kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar...
Reklam
"Biz hayır demeyi, işim var demeyi, olmaz demeyi beceremeyen insanlarız... Yorgunluğumuz bitmez bizim." -Reşat Nuri Güntekin
Kâmran, gözlerinin karanlığı içinde kıvılcımlar uçuşarak düşünüyordu: "Bu avucumun içinde titreyen el, Feride'nin eli. Demek insanın, geceleri imkânsız bir rüyası sandığı şeyler de mümkün olabilirmiş!"
Sayfa 410Kitabı okudu
Başkalarını her zaman dinlediği halde kendi derdine dair bir tek kelime söylemiyordu.
Ne delilik!
…sonra reçele benzeyen pembe bir tatlı vardı. Feride, çöreklerin üstüne bu tatlıdan sürerek Kâmran'a veriyordu: - Bunlar benim elimin marifeti... Bu çöreklerin ismini bilmiyorum, fakat tatlıya gülbeşeker diyorlar. İşini bitirdikten sonra yine o alçak mutfak iskemlesini bularak Kâmran'ın karşısına, hemen hemen ayaklarının dibine oturdu. - Şimdi söyle bana bakayım Kâmran, gülbeşekeri beğendin mi? Genç adam, gülerek cevap verdi: - Beğendim. - Sevdin mi? - Sevdim. - Bir daha söyle. - Beğendim ve sevdim. - Öyle değil, Kâmran, "Ben Gülbeşeker'i sevdim," de. Kâmran bu çocukça ısrarı anlamayarak gülüyordu. - Ben, Gülbeşeker'i sevdim. Feride, gözlerinde, yanaklarında ateşler uçarak, utancından kirpikleri titreyerek yüzünü ona yaklaştırıyor, yalvaran bir çocuk gibi boynunu büküyordu. Dudaklarında tutuk nefeslerle: - Bir kere daha Kâmran, "Ben Gülbeşeker'i çok seviyorum," de. Genç adam, istediği verilmezse ağlayacak çocuklar gibi bükülen, titreşen bu dudaklara heyecanlı bir hayretle bakıyordu. Sebebini kendinin de bilmediği gizli bir teessürle titreyerek: - Ben Gülbeşeker'i çok seviyorum, senin istediğin kadar çok seviyorum, dedi. Feride, bir çocuk sevinciyle ellerini çırptı, fakat dudakları gülerken gözlerinden yaşlar geliyordu. Ehemmiyetsiz bir şey için ağlayan bir yabancıyı ayıplar gibi: "Ne delilik, bir marifetini beğendirdiğin için bu kadar memnun olmak ne delilik!" diye çırpınıyor, kendi kendisiyle eğlenmeye, parmaklarıyla gözlerini kurutmaya çalışıyordu. Fakat yaşlar bir türlü durmuyordu. Tutuk bir feryada benzeyen bir hıçkırık; sonra yüzü elleri içinde, ağlaya ağlaya içeri kaçtı.
Sayfa 403Kitabı okudu
Reklam
Hem daha fenası; bu, çok kere de böyle olacaktı. Programdaki bu iki madde çatışıyordu. Öyle işler çıkacaktı ki vicdan "yap" derken kanun "yapma" diye nehyedecekti. Keza, kanunun istediği bazı şeyler vicdana dokunacaktı. Bu vaziyet karşısında ne yapmak lâzımdı?...
Okumayan , anlamayan insanların mesut olmalarına nasıl imkân verilir?
Yüreğimizin acısı bizi bazen haksız ve bedbin yapıyor.
Reklam
Fakat şahısların ölmesinden ne çıkardı? Fikirler yaşıyordu ya.
İnsanoğlu işte
Nezaketine, hatırşinaslığına gelince, her yerde bunların adı korkaklık, riyakârlık, zillet v.s. dir...
Nihayet bir manevî felce uğramış gibi bu acılar duruyor, benliği ortadan kayboluyor, artık sırf başkaları için düşünmeye, ağlamaya, yaşamaya başlıyordu.
"Ne arsız gönlüm var benim etrafımdaki insanları ne kadar çabuk seviyorum..."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.