Sonra yavaş yavaş mantığım değişti. Hatta dünyaya bakışım, eşyayı görüşüm, insanları anlayışım değişti. Vâkıa bunlar bir günde olmadı. Hatta çok güçlükle ve adım adım oldu. Hatta çok defa bana rağmen oldu. Fakat oldu.
Bu yazı kesinlikle Tanpınar'ı övme yazısı olacaktır, ilk kitabı olarak yanlış seçim yaparak deneme kitabı olan Beş Şehir kitabını okudum ve gerçekten oradaki dili ve kitabın ağırlığı beni yıldırmıştı, ama S.A.E kitabı inanılmaz bir şekilde dönemin ilerisinde ve Türkiye'nin ilk Postmodern roman örneklerinden biri. Karakterlerin zıtlıkları ve birbiri ile olan saçma uyumlarını hissediyorsunuz, hikayenin akışı iyi işlenmiş Doğu, Batı çatışması çok güzel yer edinmişti kitabı çok hızlı ve alt mesajlarını anlayarak okuyunca kitabın aslında Tanpınar'ın sistemin yozlaşmasını aslında benliğimizi kaybetmeden de modernleşebiliriz tamamen Avrupai bir Türkiye yaratmaya çalışmanın nasıl sonuçlar çıkarabileceğimiz ortaya koyuyor.
Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda inmişim gibi yaşamaya başladım. Bu fırtına nerede kopmuştu? Hangi tuhaf ve zıtlıklarla dolu alemleri yağma etmiş yahut nasıl karmakarışık bir armadayı didik didik böyle savuşturmuş ki bize kadar getirip önümüze yığdığı şeylerin hiçbirini asıl kendi çehrelerinde tanımamıza imkan yoktu. Her şey bir hokkabaz şapkasından çıkar gibi birbirinin peşinden, birbirine takılı geliyordu. Bu yaşanırken çok rahat, sonradan üzerinde düşünülünce bir kabus gibi sıkıcı bir şeydi.