Biz yokuz, bu dünyada hiçbir şey yok, biz de yokuz, sadece görüntü olarak varız... Öyleyse ne fark eder!
Artık sevdaları ıcımde yasıyorum..her zaman oldugu gıbı yıne sen varsın basrolde..nasıl oluyorsa hıc kavga etmıyorum ıcımdekı senle hıc manasız kıskanclıklar olmuyor ve hıc bır zaman cekıp gıtmıyorsun sessızce..dedım ya sadece sen ve ben varız orda.. Ama o karanlık bakıslarının nedense sılemedım yıne hala korkuyorum bakınca gozlerım senınkıne..Oyle buyuk bı sevda yasıyorum kı ıcımde bılıyorum mumkun degıl gercekte yasamak ne yaparsam yapayım butun omrumce.. Sonra cesaret edıyorum bakıyorum gozlerıne oylesıne cekıyorlar kı benı ıcıne vazgecıyorum hemen bakmaktan burda bıle korkuyorum nedense...Senı sevıyorum kelımesını nedense yıne kullanamıyorum cok ugrasıyorum hıc degılse burda dıyorum bak kımsecıklerde yok basbasayız ıste; cıkar su ıkı kelımeyı agzından hadı be cocuk soyle artık dıyorum; olmuyor. Ama yınede anlıyorsun tavırlarımdan durusmdan sesımden senı ne cok sevdıgımı.. kucuk bı tebessum edıyorsun o bana yetıyor. anlıyorumkı:BENDE SENI SEVIYORUM; dıyorsun Oylesıne kapılıyorumkı bu sevdaya hıc yasamadıgım bı seyı yasıyorum ıcımde..bırdenbıre bı umıt doguyor ıcıme tam cesaret edıp alıyorum telefonu elıme son sozun gelıyor aklıma KORKUYORUM ıcımdekı sende yok olacak dıye...
Reklam
İnsan hakikat" sadece bende konuşuyor",dediği anda o kesinlik yanılsamasına mağlup oluyor ve hata yapmaya başlıyor. Hepimiz aslında bir şeylerin cahiliyiz. Allah'ın ilminden bize ne kadar verilmişse o kadar alimiz. İlim sahasında sadece Cenab-ı Hakk'ın ilminden bizim payımıza düşenler kadar varız.
Unutmayın ki biz zaten varız, bu dünyadayız ve sadece bu yüzden bile çok değerliyiz. Özeliz, kendimizden başka bir "ben" daha yok bize. Belli bir hayat duruşumuz, kişiliğimiz, hayallerimiz var ve hepsi bize ait... Sadece bize.
Dance me to the end of love - Leonard Cohen
Şarkı ikinci Dünya Savaşı’nda ki ölüm kamplarından esinlenmiş Leonard COHEN ölüm kamplarına dair kitapları okurken bazı mahkumların yaylı Sazlar caldigini öğreniyor ve çok etkileniyor Yani bir tarafta ölüm diğer tarafta hayat Düşünsenize yan ranzadaki mahkum arkadaşınız öldürülüyor ertesi gün bu belki de sen olacaksın ama hayata dair en güzel şeylerden birini yapıyorsun müzik dance me to your beauty with a burning violin dizisi böyle çıkıyor Yanan bir kemanın sesi eşliğinde çünkü insanlar krematoryumlarda yakılıyormuş Kohen tükenişi anlatırken de aşık olduğumuz kişiye teslim olurken de aynı dili kullandıgımızı düşünmüş ve ortaya o harika eser çıkmış Korkuya rağmen dans et benimle kendimi güvende hissedene dek Bir zeytin dalıymışım gibi gibi tut beni ve yuvama götüren güvercin ol Aşkın gidebileceği yer neresi ise oraya kadar dans et Düğünümüze kadar dans et yeniden ve yeniden Şefkatle dans et uzun uzun dans et Aşkımızın altında sadece ikimiz varız aşkımızın üstünde de O yüzden aşkın gidebileceği yer neresiyse oraya kadar dans et benimle
Louis Aragon'un Paris Peasant kitabında da dediği gibi: " Aydınlık, sadece karanlık ile ilişkiliyse anlamlıdır; doğruluk, hatayı öngörür. Hayatımızı kalabalık kılan, onu keskin ve sarhoş edici hale getiren, bu birbiri içine geçmiş zıtlıklardır. Biz sadece bu çatışma bağlamında varız; beyaz ve siyahın çarpıştığı alanda."
Reklam
Okuma yazması olmasa bile bir Müslüman, kendisini ilgilendiren bir hukuki meselede bulduğu bir fıkıh kitabından bir fetva ile devlet başkanına kadar herkesten hesap sorabilirlerdi. Yani İslam hukukunun felsefesi zaten inanılan bir din olmasından ileri gelmektedir. Yani Müslümanlar tabi oldukları hukuka bir din olarak iman ettikleri için ona gönülden bağlılık meydana geliyordu. Mesela İstanbul'da yaşayan bir Müslüman kendi şehrindeki kadıların ve müftülerin verdiği fetvaları beğenmeyip taa Kahire'deki başka bir müftüye mektup yazıp fetva danışabiliyordu. Ne siyaseten ülkelerin farklı olması, ne devlet başkanlarının farklı olması bu hukuk birlikteliğine mani olmuyordu. İnanılan bir hukuk yaşanılan bir hukuk oluyordu. Şu anda ise modern hukuk sadece bize sınırlarımızı bildirmek için olduğunu en başta deklare ediyor "Siz bizi gönülden kabul edin diye var değiliz. Birlikte yaşamanızı tahkim ve tahdid etmek için varız." diyordu.
Sizce doğru mu?
SERCAN: Yalnız kalmak gerekiyor. Çünkü eski sevgilimize dönmemizin aslında en büyük sebebi alışkanlığına dönmek istemek. Birçok insan bence aşkını özlemiyor, sadece alışkanlığını özlüyor. OZAN: Sana neyi özlediğimizi söyleyeyim; biz aslında biten ilişkimizdeki kendimizi özlüyoruz. Ama şunu unutuyoruz, biten ilişkiyi var eden her şeyin en az yarısı bizim sayemizde güzeldi. Aslında oradaki mutlu, gülümseyen, umutlu ve neşeli kendimizi özlüyoruz. Bunu da o anları birlikte geçirdiğimiz insanla özdeşleştirdiğimiz için sürekli eskiye dönme ihtiyacı duyuyoruz. Unutmamak lazım ki güzel anıları oluşturan şeylerin en az yarısında biz varız ve biz kendimize döner ve o yalnızlığımızdan kaliteli, güçlü bir şekilde çıkabilirsek aslında olay kapanmış oluyor.
Yüzümüze Gülen Ekmeğimizi Elimizden Alıyor
75 yıldır siyasette değişen tabelalar ve o tabelanın yüzleri. Oyun aynı oyun, sadece oyuncular ve aldatmak için söylemler farklı. Kazananı ve kaybedecek olanı önceden garanti eden siyasi hezimet. Hangi ata oynanması gerektiği kurgulanmış bir tiyatro; sandık ve seçim! Son yirmi yılda emperyalizm lehine zulüm uygulayanlar adeta sandıkları
Reklam
Bir sürü acı veren, zor şey var. Ablam gelin olup gitti, babam artık yok. Sadece annem ve ben varız. Annem de çok yalnız hissediyor olmalı. Annem dedi ki, "Artık yaşama zevkim falan kalmadı. Seni gö­rünce bile o yaşama zevkini hissedemiyorum. Bağışla beni lütfen. Baban olmadıkça, mutluluk gelse ne yazar."
Bizler hafızamızla varız. Anıları yoksa insan da yok. Hafızamız alındığında hep bu anda yaşadığımızı nasıl insan olacağız ki? Geçmişle ruhi irtibatı kuramayan oradan bir ivme alamayan orayla ruh irtibatı kuramayan sadece bugün de yaşayan bir insan hakikaten şuursuz bir varlığa dönüşüyor.
Biz birbirimizi sadece acıyla deneyimliyoruz, acıyı hissettiğimiz için varız; acı, var olmanın ta kendisi.
En derin korkumuz yetersiz olmamız değildir. En derin korkumuz, son derece güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize sorarız: Ben kimim ki parlak, muhteşem, yetenekli olacağım? Aslında sen kim değilsin? Sen Tanrı'nın çocuğusun. Göze batmaman dünyanın hayrına değil. Başkaları senin yanında kendini güvensiz hissetmesin diye küçülmenin iyi bir tarafı yok. Hepimiz çocuklar gibi parlamak için varız. İçimizdeki Tanrı'nın yüceliğini tezahür ettirmek üzere doğduk. Bu sadece bazılarımızda değil, herkesin içindedir. Ve kendi ışığımızın parlamasına izin verirken, bilinçsizce diğer insanlara da aynısını yapma izni vermiş oluruz. Kendi korkumuzdan kurtulduğumuzda; varlığımız otomatik olarak başkalarını özgürleştirir.
Sayfa 317 - Diyojen yayıncılık