Asrısaadette doğan on binlerce yıldız var ama
Onlar rasululahın semasında parlayan ilk yıldızdırlar.
En önce O.Fahri kâinatın muhterem zevcesi.
İslamdan önceki vasfı Tahire yani temiz;
İslamdan sonraki vasfı Kübra yani büyük.
Müminlerin annesi Temiz ve büyük Hz.HATİCE.
Anneleriyle birlikte islama girdiler peygamberin gül çiçekleri.
Rukayye,
Şu geçen başını kaldırıp vicdanıyla baksa
Öz yurdunda garip yaşıyor mabed-i aksa
Ateş geliyor gökyüzünden, yok mu bir çaresi
Bakışlarla, ne kardeşi kaldı ne hanesi
Hastane duvarlarında yatıyor çoğu cansız
Ve yaşlı bir amca, kucağında yaralı kız
Söylesene amca, kabus mu bu gördüklerim
Enkazın altında can çekişti sevdiklerim
Söyleyemedi amca, bu
Selef-i salihin, Kur'an konusunda devamlı takva üzere hareket etmiş, bu konudaki her yeni yaklaşımı çekince ile değerlendirmiş, ihtiyatla karşılamışlardır. Öyle ki, bu endişe, hayırlı ve ümmete faydalı işlerde dahi onlardan ayrılmamıştır.
Vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd b. Sabit el-Ensari (ra) şöyle demiştir:
"Ebu Bekir, Yemame
Çocukken okumuştum ancak yetişkinliğimde tekrar okuma isteği duyuldu. Çünkü o dönemki kafa yapısı şu anki ile bir olmuyor. Savaşın bilinmeyen önemli bir kahramanını anlatıyor.
Resûlullah ﷺ efendimiz, Hz. Ömer'in elinde Tevrat'tan bir sahife görünce; Resulullah'ın öfkelenerek şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim ki eğer Musa aleyhisselâm sağ olup aranızda bulunsaydı bana tâbi olmanın dışında hiçbir davranış ona mubah olmazdı."
O halde Resulullah, bu davranışı ile ilk teşekkülü döneminde bu nesli, kendisinden besleneceği sadece Allah'ın Kitabına yöneltmek istiyordu. Ancak bu şekilde onların vicdanları Kur'an'a bağlanabilir ve sırf onun metodundaki yola dönmeleri sağlanabilirdi. Bundan dolayı Resulullah aleyhis- selâm, Hz. Ömer'i başka bir kaynaktan beslenmeye teşebbüs ederken görünce öfkelenmiştir.
(Maalesef bugün tasavvuf diye bir illet var kula kulluk ettiriyor, aracı koyduruyor, tövbe verdirip günah cikartttırıyor.) Euzubillah.
Adım Yusuf, kuyuya düşenlerdenim ben de...
Adım Yakup, Yûsuf'u bekleyenlerdenim ben de...
Adım Züleyha, Yusuf'u sevenlerdenim ben de...
Adım Enes, Resulullah'a hîbe edilmek isteyenlerdenim ben de...
Adım Aişe, alemlere rahmet, gül yüzlü Nebi'ye sevdalıyım ben de...
Adım Asiye, Firavun'un sarayında yaşıyorum bende...
Adım İbrahîm, kibir uğruna ateşe atılanlardanım ben de...
Adım Yunus, nefsine zulmedip balığın karnına düşenlerdenim ben de...
Adım Ömer, öldürmeye giderken dirilenlerdenim ben de...
Adım Bilal, İşkence edilirken "Allah bir" diyerek sabredenlerdenim bende!
Adım Ali, sorunları adilce ve alimce çözmek isterken şehit edilenlerdenim bende...
Adım Ebû Bekir, hiç itiraz etmeden kabul edenlerdenim bende...
Adım Fatma, kız çocukları diri diri gömülürken Resûlullah’ın omuzunda taşıdığı kızıyım ben de…
Madam Corinne'in Mustafa Kemal üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu, karşılıklı yazılan mektuplarda açık olarak görülmektedir. Madam Corinne Cenova'da doğmuştur. Bir İtalyandır. Daha sonra Türk tabiiyetine geçmiştir. Corinne, Mustafa Kemal'in çok yakın arkadaşı Yüzbaşı Ömer Lütfü Bey'le evlenmiştir. Lütfü Bey'in Balkan Savaşı'nda şehit olması üzerine dul kalmıştır. Corinne Paris Konservatuvarı'ndan mezun, iyi piyano çalan, İtalyancadan başka Fransızca ve Türkçeyi de iyi konuşan, geniş kültür sahibi, zeki ve ince bir kadındı. İstanbul'da Beyoğlu Bursa Sokağı'ndaki evinde yaşıyordu. Mustafa Kemal'in, Samsun'a gidişinden önceki süreçte Şişli'deki evde olduğu kadar Madam Corinne'in evinde de Milli Mücadele için hazırlıklarını yürüttüğü bilinmektedir. Bunun bir sonucu olarak, Madam Corinne'in evi İngiliz subayları tarafından basılmış ve duvarda asılı duran Mustafa Kemal'in resminin oradan indirilmesi istenmiştir. Corinne bunu şiddetle reddetmiştir. Baskılar karşısında Corinne İtalya'ya gitmek zorunda kalmıştır. 1941'de Türkiye'ye dönen Madam Corinne 1946'da İstanbul'da vefat etmiştir.
Süleyman b. Yesar (r.anh) anlatır: Cinler, Hz. Ömer'in şehit edilişine şöyle ağıt yaktılar: "Selam sana ey Müminlerin Emîri! Parçalanmak üzere olan bu ülkeye, Allah bütünlük ihsan etsin! Sen, çok büyük gelişmeleri başlattın. Semeresini de göremeden ruhunu teslim ettin. İster koşsunlar isterse deve kuşuna binsinler; dün gerçekleştirdiğin işlere muvaffak olmak isteyenler, bugün bunu zor başarırlar. Medine'de havanın kapkaranlık oluşu, ağaçların gövdeleriyle sallanması, acaba oradaki şehidin yasına iştirak ettikleri için mi?"
OSMAN GAZİ
Dünyanın en büyük devletlerinden birinin kurucusu
Osman Gazi; imanını, azmini harc ederek inşa ettiği, 623 yıl payidar olan, büyük ve şerefli İslam devletini kurucusu büyüğümüz... O'nun, Rıza-i İlâhî uğruna gösterdiği ihlaslı gayretleridir ki, şanlı devleti altı asır üç kıtada payidar kılmıştır. Yine yaptığı Kur'an hizmeti
Ömer ve Halis iki kardeş. Babaları vefat edince Ankara’ dan İstanbul’ a dedelerinin evine taşınırlar. Orada onları teyzesi ve eniştesi karşılar. Bir de annesinin arkadaşı ile oğlu Halil vardır. Halil, Ömer çok iyi arkadaş olur; özel çocuk olan Halis’ le de iyi anlaşırlar. Ömer ve Halis’ in babaları vefat ettiği gün evde sadece Halis vardır. Babası ona Domaniç isimli kitaba bir şeyler yazdığını gösterip saklambaç oynayacağız diye gizlenmesini ister. Halis’ in dilinde sürekli bu kelimeler. Ömer de ne olduğunu çözmeye çalışırken evlerine babalarının avukat arkadaşı Yasin Naci gelir. Onun sayesinde olan biteni öğrenirler. Meğer Temmuz Elması denilen bir maden bulunur ve bu madenin yerlerini bilen herkes sırayla öldürülür. En son babaları Sabri de. O da Domaniç kitabına şifreli yazı yazar. Yurt dışından getirdiği bilgileri 15 Temmuz şehitleri Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip’ in mezarından 246 adım öteye bir yere gizlemiştir. Dosyayı alır almaz Ankara’ ya gidio başkana verirler. Her şey yoluna girer. Yasin Naci abi ise o akşam kaybolur. Dernekten kim olduğuna ulaşmaya çıktıklarında 15 Temmuz gecesi avukat çıkmasına bir hafta kala şehit olan Yasin Naci olduğunu öğrenirler.
Ömer, Halil ve Halis her şeyi ortaya çıkardığı için kahraman ilan edilmiştir.
Temmuz ElmasıFatma Çağdaş Börekçi · Erdem Yayınevi · 201780 okunma
"Ömer, Mugire’nin kölesi Ebu Lü’lü’nün gerçekleştirdiği suikasttan aldığı ağır yara ile şehit oldu. Ubeydullah, önceki bölümde belirttiğimiz gibi, suikastten önce Ebu Lü’lü, Hürmüzan ve Cufeyne’nin bir araya gelip görüştüklerine dair bir duyum almıştı. Bunun üzerine gidip bu ikisini öldürdü. Bununla da yetinmeyip intikam hırsıyla Ebu Lü’lü’nün kız çocuğunu da öldürdü. Suçluluğu kesinleşmeyen kişileri ve suç işleme yaşında olmayan bir kız çocuğunu öldürdüğü için Ubeydullah gözaltına alındı. Hukuka göre cezası belliydi; kısas tatbik edilmeliydi. Ancak Osman öldürülenlerden Hürmüzan’ın velisinin olmadığını, velisi olmayanların velisinin de halife olduğunu, öldürülenlerin doğal velisi olarak Ubeydullah’ı affettiğini ilan etti. Gerekçesi ise Ömer’in ölümünden dolayı ailesinin ağır bir acı içinde olması ve Ubeydullah’ın işlediği cinayetten dolayı mazur görülebileceğiydi. Osman Cufeyne ve Ebu Lü’lü’nün kızı Müslüman olmadığı için onların velisi olma hakkına sahip değildi. Bu yüzden gerekçesini onlara değil Hürmüzan’a dayandırdı, diğerlerinden hiç bahsetmedi. Ali ve bir grup Sahabe buna şiddetle karşı çıktılar. Osman hukuki bir meseleyi siyasi bir mesele olarak görmüş ve yanlı hareket etmişti. Oysa bu, işlenen suçu ve ona verilmesi gereken cezayı ortadan kaldırmıyordu."