Ah kadınlar, iyiki kadınlar var yoksa bunca günahın vebali hangi canlıya yüklenecekti. Evden kaçsa suçlu, kocasını boşasa fahişe, çok konuşsa şirret, konuşmasa saf salak, kocası aldatırsa kadın eksik, kadın aldatsa yine kadın suçlu, her türlü kadın suçlu.
Gerçi hikayemizde ana karakter kadınlardan da zarar görüyor. Evden bir boğaz eksilsin diye altmışını geçmiş amcasına kocasının yeğenini veren sanırım kendisinin de kadın olduğunu unutmuş olan yenge, Firdevsin sırtından geçinen patroniçesi, onların da yaşadığı koşulları ve kültürel özellikleri düşününce yine de kızmakta zorlandığım kadın karakterler. Firdevsin onurlu olmasına gelince benim romanda geçen onurdan daha farklı onur anlayışım. Ama kadın aklımla uzatmayayım şimdi. Kitap okunabilir de okunmaması da bişey kaybettirmez bence, baktığımızda çoğu romanlarda ya da gerçek hayat hikayelerinde okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz kadının ya da en azından çoğu hayat kadınının başına gelen şeyler anlatılıyor.
Belki içimin yüzde doksan dokuzu kırgın ve kızgındı ama geriye kalan yüzde bir o kadar mutlu hissediyordu ki bu hissi özlemiştim... HOŞ GELDİN YÜZDE BİR,BUNCA ZAMANDIR NERELERDEYDİN?
Yengem, asıl ulemaların karılarını dövdüğü karşılığını verdi. Din kuralları böyle bir cezaya izin veriyordu. Dini bütün bir kadın kocasından yakınmamalıydı. Kadının görevi kocasına sorgusuz sualsiz itaat etmekti.
Çalmanın günah olduğu besbelli değil miydi; Ya adam öldürmek,
bir kadının namusunu kirletmek,
adaletsiz davranmak,
bir insanoğlunu dövmek...
Suç değil miydi?