İdeolojiyi kazı, altından tüm egosu ve bencilliği ile birey çıkıyor ama bunlar bireyi duydu mu haç görmüş vampir gibi... Anlamıyorlar. Devrimin de tanrının da hayali güzel. Hakikate dönüştü mü Stalin oluyor, siyasal İslam oluyor...
Sayfa 40 - Giriş, Çözdüm nihayet o büyük sırrıKitabı okudu
"Kişilerarası ilişkileri bir kenara bırakıp fikri tartışmak imkânsız. Nerede Habermas'ın kamusal alanı nerede bizim salon? Fikirlere yön veren ilişkilerimiz, çıkarımız, beklentimiz... Hatta kişi, çıkarı gereği biriyle ters düşmemek için, inandığının tam zıddını dahi savunabiliyor. Kişinin ne söylediğini ekmeğini nereden kazandığı belirliyor... Ekmeğini? Her türlü ekmeğini... Maddi manevi... Ama bu sadece ne söylediğimizi belirler, ne düşündüğümüzü, gerçekte neye inandığımızı değil. Sen de yapıyorsun, yapmıyor musun? Yapıyorum." Öfkesi her daim kınını kesen bir kılıç gibi kendisine yöneliyordu düşündükçe. "Hani susacaktım, tartışmayacaktım artık? Hemen gaza geliyorum. Bunlarla tartışılır mı? Yobaz! Dayımdan ne farkı var bunların? Devrimi onun hidayeti arzuladığı gibi arzuluyorlar. Bunların inancının da ritüelleri, bayramları, şehitleri var... Babam bir şeye inanmıyor. Lakin o da öteki uçtaki benzerinden farksız. İnanmadığı halde inancı gündelik yaşamında kullanıp bir kimlik ve güç elde edenlerden... İdeolojiyi kazı, altından tüm egosu ve bencilliği ile birey çıkıyor ama bunlar bireyi duydu mu haç görmüş vampir gibi... Anlamıyorlar. Devrimin de tanrının da hayali güzel. Hakikate dönüştü mü Stalin oluyor, siyasal İslam oluyor..."
Sayfa 39 - Giriş, Çözdüm nihayet o büyük sırrıKitabı okudu
Reklam
Alper'se annesine kesinlikle katılmıyordu ve susmadı: "Bizim okuldakiler gibisin aynı," dedi. "Amerikan sistemiyle en iyi eğitimi al, Amerikalıların kurduğu okulda oku, hocalarının oradan mezun olmasıyla övün, kendin de oraya gitmeyi hayal et ama Sıtarbaks'ı taşla." "Babasına hayır olsun diye mi yapıyor
Sayfa 38 - Giriş, Çözdüm nihayet o büyük sırrıKitabı okudu
264 syf.
·
Puan vermedi
“Hiçbir şey kalmamıştı geriye. Neredeydi bu yaşam, çekilen korkunç acı neredeydi? Hiçbir şey kalmamış mıy­dı? Bütün bunların hesabını hiç kimse vermeyecek mi acaba? Böyle hiçbir iz bırakmadan unutulup gidecek mi?” İvan Grigoryeviç’in Gulag’da 30 yıl esir hayatı yaşadıktan sonra hayata yeniden tutunmasını, özgürlüğü ve temelde Stalin diktatörlüğünü anlatan bir tarih, sosyoloji hüviyetinde bir romandır, diyebiliriz.. “Bir kadın görmüştüm. Kadını muhafız eşliğinde bölge merkezine getirmişlerdi. Yüzü insan yüzüydü, gözleriyse kurt gözleri. Söylendiğine gö­re, bu yamyamların hepsi kurşuna diziliyordu. Oysa on­lar suçlu değildi, bir anayı kendi çocuklarını yiyecek noktaya getirenler suçluydu. Kime sorarsan sor, suçluyu bulabilir misin? Bütün insanlar için iyi bir şey yapmak uğruna getirilmiştir analar bu duruma.“ Büyük bir açlığın, yokluğun, kimsesizliğin kol gezdiği bir dünya… Ve bunlara şahit olmuş birinin yıllar sonra tekrar var olmaya çalışması… Yaşam ve Yazgı kitabını uzun zamandır okumak istiyordum fakat ondan önce yazarın bu kitabıyla tanışmış olmak benim için yazarın tarzını ve düşünce yapısını anlamak adına daha faydalı oldu.. Etkileyici Puan: 8/10 İnsanca olmayan her şey anlamsız ve yararsızdır! Maksim Gorki’nin çocuklar için eğitici oyuncakların gerekli olduğuna ilişkin bir yazısını okudum. Katanaların çöplüğe taşıdığı bu çocuklardan Maksim Gorki’nin haberi yok muydu acaba?
Her Şey Geçip Gider
Her Şey Geçip GiderVasili Grossman · Can Yayınları · 2023109 okunma
Fransızların en Fransız’ı Napoléon Bonaparte, Fransız değildi. Rusların en Rus’u Stalin, Rus değildi ve Almanların en Alman’ı Hitler Avusturya’da doğmuştu. Margherita Sarfatti, Yahudi düşmanı Mussolini’nin en sevdiği kadın, Yahudi’ydi. Latin Amerikalı Marksistlerin en Marksisti olan José Carlos Mariâtegui Tanrıya tutkuyla inanırdı. Arjantin Ordusu, Che Guevara’yı, "Askerlik yaşamına hiçbir şekilde uygun değil,” diye nitelemişti.
SSCB'de Liderlik
Molotov,Voroşilov,Mikoyan ve Kaganoviç'ten oluşan eski kuşak daha Stalin döneminde otoritesini kaybetmişti ve 1930'lardaki tasfiyelerden sonra iktidara gelen genç kuşağa karşı düşmanlık besliyordu. İki kuşak arasında huzursuz bir denge vardı; eski liderlerin halkın gözünde Malenkov, Kruşcev ve Beria'nınkinden daha yüksek bir itibarı vardı. Bu üç isim kahramandan ziyade Stalin iktarınin ve onun baskı araçlarının hizmetkarları olarak görülüyordu.
Sayfa 399 - Ayrıntı Yayınları 2.Basım / Aralık 2018Kitabı okuyor
Reklam
Beria'nın Almanya Düşüncesi
Almanya'nın birleşmesi fikri Beria'dan çıkmamıştı. Stalin 1951 yılında birleşmeyi desteklemiş ancak Sovyetler birliği'nin çıkarlarını da göz önünde tutmuştu. Beria'ya göre, Kremlin küresel konumumuzu güçlendirmenin en iyi yolunun koalisyon hükümetince yönetilecek tarafsız ve birleşik bir Almanya yaratmak olduğuna inanıyordu. Birleşik ve tarafsız bir Almanya isteyen Beria, Sovyetler birliği'nin desteğine bağlı ve kalıcı bir istikrarsızlığı sürüklenmiş sosyalist bir Almanya'ya ihtiyacımız olmadığını söylüyordu.
Sayfa 390 - Ayrıntı Yayınları 2.Basım / Aralık 2018Kitabı okuyor
Hitler, Stalin ve Napolyon gibi erkeklerin anneleriyle özel bir ilişkileri vardı. Pilgrim, bu özel ilişkinin annelerine duydukları derin sevgiyle ilişkili olduğuna inanıyor. Bense, görünürdeki sevginin, bu erkek çocukların sömürücü annelere karşı duydukları temel bir nefreti inkar etmek için gösterdikleri bir tepki olduğu kanısındayım.
Sayfa 105 - Çitlembik
Stalin vazgeçiverdi günün birinde bu vecizeden: "Sosyal demok­rasi ve faşizm ikiz kardeştirler!" Yaşadığımız dönemin ikiz kardeşleri ise sosyal demokrasi ve stalinizmdir.
1935
Hayvan Çiftliği'nin kişileri hayvanlardır. Bir çiftlikte yaşayan hayvanlar, kendilerini sömüren insanlara başkaldırıp çiftliğin yönetimini ele geçirirler. Amaçları daha eşitlikçi bir topluluk oluşturmaktır. Aralarında en akıllı olanlar domuzlar; kısa sürede önder bir takım oluştururlar, devrimi de onlar yolundan saptırırlar. Ne yazık ki insanlardan daha baskıcı, daha acımasız bir diktatörlük kurulmuştur artık. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'i simgelediği açıkça görülecektir. Öbür kişiler bire bir belli olmasalar da, bir diktatörlük ortamında olabilecek kişilerdir. Romanın alt başlığı Bir Peri Masalı'dır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir; Çarpıcı bir politik taşlamadır. (Arka Kapak)
Reklam
İnsanlık tarihinin en barbar dönemi
Stalin devri o kadar vahşiyane ve kanlı geçiyordu ki,bu korkunç zulüm hareketinin "İnsanlık tarihinin en barbar dönemi" olduğunu bizzat Kuruşkev itiraf etmişti.(wingast,1980:205)
Tarihin en acımasız diktatörü STALİN
"SSCB'de 1917'de yapılan komünist ihtilalden ,1959 yılına kadar ki dönemde komünist liderler,muhalefeti bastırmak için 66 milyon insanı öldürdüler.Bunların büyük kısmı ise Stalin döneminde katledildi." (Aleksandr Solijenitsin)
Baş­langıçta belirttiğimiz paradoksun ikinci sebebi de Marx'ın geçen yüzyılda tamamlamış olduğu eserini 20. yüzyılın ikinci yarısında Marksistlerin yeniden yaratacak güçte olmayışlarıdır. Bu yeteneksizlik, her şeyden önce, siyasi sebeplerden ileri gelmektedir. Sovyetler Birliği'nde ve Stalin dönemi boyunca komünist partilerde teoriye tali bir yer verilmesinin sonucudur. Nasıl ortaçağda felsefe teolojinin hizmetine girdiyse oralarda da teori günlük politikanın hizmetine girmiştir. Bundan dolayı, özellikle, ekonomi teorisinde kendini gösteren pragmatik ve savunmacı bir deformasyona uğramıştır. Üstelik, Stalin döneminde bağımsız teorik araştırmalar yasaklandığı için bu deformasyonun yanı sıra kesin bir dogmatizm ortaya çıkmış ve bütün bunlar hem Doğu'daki hem de Batı' daki genç nesilleri tiksindirmiştir.
2020 yılında Sosyalizm B*k Gibi isimli, Amerikalı iki ekonomi profesörünün yazdığı bir kitap yayınladık. Kitap sosyalizmin pençesine düşen milletlerin otoyoldan son sürat diktatörlüğe nasıl gittiklerine ek olarak, Stalin ve Mao gibi diktatörlerin kendi halklarını açlık yüzünden 90 milyona ulaşacak bir sayıda nasıl öldürdüklerini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. (Yakın tarihimizde milletlere en çok hasar veren şey, yönetimi eline geçiren diktatörler olmuştur. Hitler sadece kendi halkından 7 milyon kişinin ölümüne yol açmıştı ve bunların büyük çoğunluğu gençlerdi (toplamda 70 milyonluk bir yıkım yaratmıştı). Stalin ve Mao kendi halklarının milyonlarcasının açlıktan ölmesine sebep oldu. Saddam Hüseyin ve Kaddafi, ülkelerinin yıkımını getirdi. Dünyamız bugün bile diktatörlerin oyun bahçesidir. Bu sebeple günümüzde en tehlikeli şey, demokratik sistemi yıkmak isteyen otoriter liderler olarak görülmelidir. Ülkelerin yönetimi tek bir insanın vereceği kararlara bağlı olmamalıdır.)
Jonathan Glover, çarpıcı ve tüyler ürpertici kitabı İnsanlık: Yirminci Yüzyılın Ahlaki Tarihinde şöyle yazar: Litvanyalı bir yazarın şöyle aktardığı üzere birçok insan da Stalin'in dini kültünü sahiplenmişti: "Stalin'in portresine yaklaştım. Duvardan indirip masaya koydum ve başımı ellerimin arasına koyarak ona baktım ve meditasyon yaptım. Ne yapmalıydım? Lider'in yüzü her zamanki gibi sakindi, gözleri keskindi, uzaktan insanın içine işliyordu. Bu delici bakış küçük odamı parçalayıp, tüm dünyayı kucaklamak için dışarı taşıyor gibi görünüyordu... Her kasımla, her sinir telimle ve her kan damlamla hissediyordum ki, tam şu anda dünyada bu sevgili ve candan yüz dışında hiçbir şey yok."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.