Oysa o bir kadındı ve bu sıradanlıklardan uzak olmalıydı. Onun bakışları için şarkı söylenmesi gerekiyordu. Parmak uçlarına şiirler kondurmak gerekiyordu. Onun için kimseler yokken ağlamak gerekiyordu.
Şirkette çalışan diğer çocuklar ise aynı fabrikanın ürünleri olarak kabul edilebilir. İyi okullardan mezun olmuşlar. Birçoğu orta sınıfa mensup ve hepsinin büyük idealleri var. Burası çok önemli; büyük idealler! Şirkette çalışacaklar, kendilerini gösterecekler sonra da yükselecekler ve daha da yükselecekler daha da yükselecekler. Lanet olası heriflerin başları gökyüzüne değecek. İyi evlerde oturacaklar, iyi arabalara binecekler, iyi mekânlarda dolaşacaklar, iyi kızlarla birlikte olacaklar. Hepsi de kudurmuş gibi yükselme yolları arıyor. Yedikleri her bokun yükselmeye etkisini hesap edip duruyorlar. İşlerine yaramayan ve kariyerlerine olumlu etki sağlamayacak bir şeyi yapmaları mümkün değil. Çünkü nevzuhur yalancı peygamberleri onlara böyle söylüyor. Hayatta kazanmak için her şeyi yapabilecek durumdalar.
Reklam
Otobüs durağına doğru yürümeye başladım. İşin en sevmediğim yanlarından biri de burasıdır. Yürüdükçe kalabalığa karışıyorum ve kalabalığa karıştıkça küçülüyorum. Bir otobüse binmeye çalışırken artık hiçleşiyorum. Oysa gariptir ki otobüse binmem bir zorunluk değil, tercih. Bundan nefret etmeme rağmen yavaş yavaş hiçleştiğimi görmek garip bir haz veriyor. Sonra aynı baygın yüzler, umutsuz bakışlar, sıkılgan iç çekişler, gazete sayfalarına gömülmüş beklentiler...
Günün ilk ışıkları yüzüme çarptığında, bütün bir gece boyunca etrafa dağılmış bir kalbi nasıl toparlayacağımı düşünmeye başladım. Yavaşça yatağımdan kalkıp banyoya girdim. Aynaya bakmadan yüzümü yıkadım ve havluyla kuruladıktan sonra aynadaki yüzümle göz göze geldim. Oldukça değiştiğimi fark ediyordum. Gözlerimde yuva yapan kırlangıçlar uzun zaman önce uçup bir daha da geri dönmemişlerdi. Onların kanat çırpmaları olmayınca, gözlerim ölü evinin sessizliğine bürünüyordu. Kirpiklerime konan kuşlar olmayınca bakışlarımdaki ifade de ortadan kayboluyordu. Böyle zamanlarda konuştuğum insanlar kendilerini dinlediğimden bir türlü emin olamıyorlardı. Haklılık payları vardı. Hatta daha doğrusu dinlemiyordum.
Bu kadar acele gitmek istemesini anlamıyordum. Her işi aceleyle yapan annem, hayata da aynı aceleyle veda etmişti. Ömür bir çay içimi kadar zaten. Annem şekerini tabağa koymuş ve iki yudum aldıktan sonra kalkmıştı.
Ağlamamak üzerine gizli bir sözleşme yapmış gibiydik. Kız kardeşim, ben ve annem. Üç insan, artık bedenlerine sığdıramadıkları acıyı nasıl gizleyebileceklerini hesap ediyordu. Hasta bakıcının getirdiği yeşil ameliyat elbisesi sözleşmenin sona erdiğini bildiriyordu adeta. Ağlamaya başladık. O kadar ağladım ki sonrasında hiç o günkü kadar ağlamadım. Kapıda bekleyen komşu kadınlar teskin etmeye çalışıyordu. Nazlı ellerimi tutup başımı göğsüne yasladı. Bir erkek ancak bir kadında sükûnet bulur. Bir süre sonra sustum.
Reklam
“İyi yetişmemiş insanların ülkesinde düzen bir bozuldu mu, mağara devri, taş devri hortluyor Minas Efendi. Bu, tarih boyunca böyle olmuş, böylece de gidecek…”
Sayfa 388Kitabı okudu
Tarih bilgisi kuvvetli idi. Hadiselerden hüküm çıkarabilecek bir kafası vardı. İçinde bulunduğu zamanın şartlarına takılıp kalan, toplumun fevkalade anlarını yalnız kendi sınırları içinde değerlendirmeye kalkışan budalalardan değildi. Şimşek çaktı deyip geçmez, şu şu sebeplerden şimşek çaktı demeye çalışır ve aynı sebepler bir araya gelince şimşeğin yeniden çakacağını düşünürdü. Yani toplumu ilgilendiren hadiselerde de sebeplere inmeyi denerdi.
Sayfa 461Kitabı okudu
Gece yarısında saniyelerle yarışıyordum. Annemin odasına girip kollarından tutup "Anne uyan lütfen!" diye bağırarak, ağlayarak sallıyordum. Zavallı annem ne olduğunu hemen anlayıp sıkıca sarılıyordu. Başımı okşayıp teselli etmeye çalışıyordu. Bundan bir türlü kurtulamıyordum. Annemin nefesini ellerimde taşıyordum ve bir an önce ona yetiştirmeye çalışıyordum sanki. Çok fazla yoruluyordum elbette. İnsanın annesine nefes yetiştirmesi ne kadar zordur tahmin bile edemezsiniz. Hele o sırada uyuyakalıp sabah uyandığınızda, annenizin nefesi hâlâ avuçlarınızdaysa yaşayabileceğiniz çöküntünün derecesi anlatılmaz. O yüzden bir dal parçasının üzerinde uyuyordum ben de. Dalmamak için, kendimden geçmemek için...
Ameliyat olması kaçınılmaz hale gelmişti. Bıçak altına yatmak fikri her açıdan korkunç geliyordu. Gece uykularını bile kuş tedirginliğinde geçiren annem, tamamen kendinden geçeceği bir ameliyat uykusundan kalkamayacağını düşünüyordu. Biz de öyle düşünüyorduk.
Reklam
Biraz dinlenirsem iyi olacağım diyordu her seferinde. Biraz dinlendi iyi olmadı. Biraz daha dinlendi iyi olmadı. Biz artık biliyorduk biraz daha dinlenirse iyi olabileceği cinsten bir hastalık değildi bu.
Misss
Yalnızlık, insanı ve evi sessizleştiriyor. Hayatı da.
" Kaldırın beni, demek ister durmadan düşün bir kişi "
Sayfa 155 - DkKitabı okuyor
" Benim asıl hislerime, sezgilerime anlam yüklüyorum. Ayrıca solan bir bitki anlam yüklemeyi hak eder. Kırılan bir eşya anlam yüklemeyi hak eder. Hiçbir şey durduk yere olmuyor. "
Sayfa 127 - DkKitabı okuyor
Resim