Muhyiddin Arabî Kalbe İşleyen Zikir Muhyiddin Arabî Hazretleri, şöyle anlatır: “Bir gün Tunus Limanı’nda idim. Vakit geceydi. Kıyıya yanaşmış gemilerden birisinin güvertesine çıktım. Etrafı seyretmeye başladım. Denizin üzerinde ay doğmuş, fevkalade güzel bir manzara teşkil ediyordu. Bu manzarayı, Cenab-ı Hakk'ın her şeyi ne kadar güzel ve
"Hâlbuki derin tefekkür, ruhumuzu mobilyayla doldurmaya değil, demir döver gibi yeni fikirleri dövmeye yarar."
Sayfa 130 - Ketebe Yayınları - 9. BaskıKitabı okuyor
Reklam
Her iyi ve güzel bir kelime aynı zamanda bir sadaka hükmündedir.
Yeter Salih gulâm oldun bu hana Yüzün dönder gürûh-i âşikâna Seni sayd eylemiş nefsin çerisi Yeter oldun bu dünyânın harîsi Cihanın devletine yok nihayet Döner Hak'tan kime kılsa sirayet
Kalbin zikri, organların yaptığı işlerden daha önemlidir, hatta amelin değeri, içinde zikir taşıması itibariyledir.
“Bugün, bizde neden mütefekkir yetişmiyor konusu üzerinde duracakum. Kartallar uçmadan önce ücra kayalıklarda talim yaparlarmış. Tefekkür tek insanın işi değil. Ben bir Descartes, bir Spinoza olamazdım. Neden olamazdım? Bu bir kromozom meselesi değil. Hotantolar içinde büyüdüm. Okumak istediğim zaman dövdüler, kitaplarımı yırttılar. Nihayet kütüphanem yağma edildi, hapse atıldım vs. Cemiyet belkemiğimi kırdı. Uçmak istediğim zaman ancak sürünebiliyorum. Dostlarım kitaplarını sakladılar benden. ”
Reklam
Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla
"Bir saatlik tefekkür, altmış senelik ibadetten daha hayırlıdır." -Gazzâlî
Sultanımdan İnciler
Bir damla su, Allah’ın lutfû ile inci olur ve altından ziyâde kıymet kazanır. Beden topraktan yaratılmış olduğu halde Cenab-ı Hakk’ın verdiği bir kuvvetle cihangirlikte ay gibi üstâd olur.
İnsanda îmânî bir düşünce (tefekkür) doğunca, İslâmî davranışlar da onun ardından gelir.
Reklam
Beşinci Bürhan (Beşinci delil,hüccet)
Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et ve bütün bu şehrin ziynetlerine bak ve bütün bu memleketin tanzimatını gör ve bütün bu âlemin sanatlarını tefekkür et! İşte bak, eğer nihayetsiz mu'cizeleri ve hünerleri olan gizli bir zatın kalemi işlemezse bu nakışları sair şuursuz sebeplere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse o vakit ya bu memleketin her bir taşı, her bir otu, öyle mu'ciz-nüma nakkaş, öyle bir hârikulâde kâtip olması lâzım gelir ki bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar sanatı dercedebilsin. Çünkü bak bu taşlardaki nakşa,her birisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilat programları var. Demek, bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar hârikadır. Öyle ise her bir nakış, her bir sanat, o gizli zatın bir ilannamesidir, bir hâtemidir. Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. Sanatlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?
Kul daima tefekkür edicek aman Ya Rabbi diyicek. Üsdadım
Osman Nuri Topbaş
Osman Nuri Topbaş
"Güzeller güleç olur" diye bir türkü var. Bahar da böyledir. Baharda tefekkür, teşekkür ve şükür beraber ilerler.
“Ancak ve ancak Allah’a kul olanlar, gerçekten hür ve serbest olabilirler. Tefekkür kalbin kandilidir, o giderse karanlıkta kalırsın.”
Sayfa 61
Resim