Bana hayvan olduğumu hatırlatan bir anda insanlığımın 'medeni'yetle sarıp sarmalanmış bir şey olduğuna şaşakaldım. Bugün benim için varlığımdan tiksinti duyduğum ve bunu unutmayacağım bir gün.
'Fobiler yer değiştirmenin sonucudur.' Bir tiksinti ya da korkunun başka bir şeyle yer değiştirmesidir. İnsanlar gerçek korku
veya tiksinti kaynağıyla yüzleşmekten korktukları için bu savunma
mekanizmasını harekete geçirirler. Billie annesinin kötü biri
olduğunu kabul edemiyordu. Bu da son derece doğaldı. Hangi çocuk
annesinin kötü niyetli veya yıkıcı olduğunu kabullenebilir ki? Her
çocuk gibi, Billie de annesinin onu sevdiğine, iyi ve güvenilir biri
olduğuna inanmak istiyordu. Ama buna inanabilmek için ona
duyduğu tiksinti ve korkudan kurtulması gerekiyordu. Tiksinti ve
korkusunu örümceklere yönlendirdi. Böylelikle kötü olan annesi
değil örümcekler oldu.
Şu "malum kişilere", başkalarının muhitine sokulup yerlerine geçmek garip ve normal olmayan hevesleriyle çabalarının sadece hayret, tiksinti ve acımayla karşılanacağını söyleyin.
Acıya Karşı bağırarak gözyaşlarımla cevap veririm .yapılan alçaklıklara öfkeyle iğrençliklere. İse tiksinti duyarak tepki gösteririm bana göre bu hayatın ta Kendisidir bir canlı ne kadar basitse o kadar az duyarlıdır ve uyarılara karşı daha zayıf karşılık verir. Ne kadar gelişmişse gerçekliğe karşı daha fazla duyarlıdır Ve daha enerjik bir biçimde tepki verir.
Esenlik Bildirisi
Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir
Duygular paketlenmiş, tecime elverişli
gövdede gökyüzünü kışkırtan şiir sahtedir
gazeteler tutuklamış dünya kelimesini
o dünyadan, o şiirden öcalmalı demektir
Ölüm gelir, ölüm duygusuna karşı saygısız
ve zekâ babacan tavrıyla tiksinti verir
söz yavan, kardeşlik şarkıları gayetle tikiz
öcalınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir
Yargı kesin: Acı duymak ruhun fiyakasıdır
kin, susturur insanı; adına çıdam denir
susulunca tutulan çetele simsiyahtir
o siyah öcalmakcasına gür ve bereketlidir
Vandal yürek! Görün ki alkışlanasın
ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir
haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın
yaşamak bir sanrı değilse öcalınmak gerektir.
"oradaki ufak bir kapta, içinde küçük ekmek parçalarının yüzdüğü şekerli süt bulunuyordu. nerdeyse sevinç çığlığı atacaktı, çünkü sabahkinden daha büyük bir açlık duyuyordu ve başını neredeyse gözlerine kadar kabın içine soktu. fakat hayal kırıklığına uğrayarak hemen geri çekti; sadece yaralı olan sol yanı nedeniyle yemesi güçleştiği için değil -çünkü ancak bütün bedeni soluk soluğa hareket ederse yiyebiliyordu- ayrıca her zaman en sevdiği içecek olan ve kız kardeşinin kuşkusuz bu nedenle hazırlamış olduğu sütü de bu şekilde hiç beğenmemişti, evet neredeyse tiksintiyle başını kaptan çıkarıp sürüne sürüne odasının ortasına çekildi."
“Bize yabancı olan yaşam, inanış ve düşünme biçimleriyle karşılaştığımızda, “yaban alışkanlıklar” , “bu bizden değil” , “buna izin verilmemeliydi” , vb. türünden ürperti ve tiksinti dile getiren kaba tepkiler gösteririz.”
ölümüne savunduğum özgürlüğümle varlıkların ve gerçeğin bütün anlamlarını, bütün yüzlerini görmek isterdim…
Kendilerinden tiksinen insanların o sıkıcı gölgesi vurunca günlerime artık uzaklara gitme vaktinin geldiğini anlardım…
O sıkıcı gölgeyi çocukluğumdan bilirdim. Çünkü bütün vaatleri anlamsızlaştırmaya başlardı o sıkıcı gölge. Zaten hep aynı
Kötülükleri gördükçe hayatta faziletli olarak kalınamayacağını kabul ediyor, kendisi bu yola asla giremeyecegi için yaşamaktan soğuyor, robot haline geliyordu. Denilebilirdi ki Selim'in kalbinde sevgiden eser kalmamış, onun yerini kin ve tiksinti doldurmuştu.
Bana yakın hiçbir şey kalmamıştı, hiçbir sevdiğim, hiçbir komşum ve yaşamım bedenimi sarıp silkeleyen bir tiksinti gibi yükseliyordu içimde. Sanki tüm ölçüler aşılmış, tüm sunakların kutsallığına gölge düşürülüp tüm tatlılıklar tiksinti uyandırmaya başlamış, tüm yükseklikler aşılarak ardına geçilmişti. Sanki bir saflığın tüm parıltıları karanlığa boğulmuş, bir güzelliğin tüm sezgileri şimdiden çarpıtılıp ayaklar altında çiğnenmişti. Bundan böyle özleyeceğim hiçbir şey kalmamıştı, başkalarına sunacağım hiçbir şey, nefret edeceğim hiçbir şey. İçimde kutsal, kirlenmemiş ve yatıştırıcı ne varsa bir bakıştan, bir sesten yoksundu. Yaşamımın tüm muhafızları uykuya dalmıştı. Tüm köprüler atılmış, tüm uzaklıkların mavileri yağmalanmıştı. Cezbedici ve sevimli ne kalmışsa elimden uçup gitmiş, gemisi karaya oturan bir kazazedeye dönüşmüştüm; ruhsal bakımdan bitkin, dile gelmez ölçüde yağmalanmış, sefaletimin bilincine vardığımda, gözlerimi yere indirip kollarım ve bacaklarımda bir ağırlıkla doğrulup kalktım, geceleyin kimseye veda etmeksizin ve arkasından kapıları kapamaksızın evinden çıkıp giden bir mahkum gibi geçmişimin tüm akışkanlıklarından çıkıp gittim.