Alanlara çok bilenmiş yüreğim alanlara vurulsun kösleri şu gâvur sevdamızın vursun isyanın bacısı olan kanım karanlığa Zülküf de vursun. Yüzüne ay kırıkları çarpıp uyansın sevdiğim.
Bir ağacın bu kadar çok şey bilmesi doğru mu! Bir ağacın bu kadar yaralanması! Dalına kurulan salıncakları, dalından sarkıtılan ilmekleri.Şu işe bak; ölümle hayat aynı dala bağlanıyor.
Ah! be Lavinya
yine ortalık karardı
yine dallar yalnız
kargalar telgraf tellerinde ayı izliyor
ve sen yine ağlıyorsun
yine bir giden var
yine kalpten dökülmemiş duygular
söylenmemiş sözler var
ah be Lavinya
bir sen misin sanıyorsun
dalında solup kalmış ne çok çiçek var...
Ben kıbleye çevirmeye çalıştıkça seccademi,görünmez eller başka yerlere doğru çekiştiriyor.Ben yeşilde dinlendirmek isterken gözlerimi binbir renk yoruyor bakışlarımı.
Seni yolda görürsem, ayıp olmasın diye
Nasıl yanından geçeceğimi bilemem.
gönlüm senin aşkından vageçmeme razı olmuyor
senin yüzüne bakmama da dayanamıyor
senin aşkını gönlüme vâât ettim
daha çok deldiğini gördüm
“zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, onunla ölçüyordum: onu gördüm- görmedim, göreceğim- görmeyeceğim, gelecek- gelmeyecek...”