Bu unutmak değildi, içinde olmaktı onun.
Önceleri daha iyi mi idi, bilmiyorum.
Gidip geldiğim,
Durulduğum koyu geceler vardı. Yıkık değildim.
Yıkılıp yeniden kurulmamıştım ama, yıkık değildim.
Senin ne işin vardı orada? Herkesin işine karıştın, işin olmadığı halde. Ölmek bile, kendilerine böyle bir görev verilenlerin işidir. Kendine oyunlar buldun: başkalarının katılıp katılmadığına aldırmadığın oyunlar. Herkesi yargıladın bu oyunlarda. Bu arada beni de yargıladın, bana da haksızlık ettin.
Bağımsız bir devlet olarak Kongo, 1965-1997 yılları arasında Joseph Mobutu yönetiminde neredeyse aralıksız bir ekonomik gerileme ve artan yoksulluk yaşadı. Mobutu son derece sömürücü bir dizi ekonomik kurumu hayata geçirdi. Halk yoksullaştı fakat Mobutu ve çevresindeki “ Kodamanlar” (Les Gross Legumes) olarak bilinen elitler müthiş bir zenginliğe kavuştular. Mobutu doğduğu yer olan ülkenin kuzeyindeki Gbadolite’de kendisine büyük bir saray inşa ettirdi. Bu sarayın Avrupa seyahatlerinde kullanmak için sık sık Air France’dan kiraladı süpersonik Concorde jetinin inebileceği büyüklükte bir de havaalanı vardı. Mobutu Avrupa’da şatolar satın aldı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de geniş araziler edindi. Kongoluların yoksulluğunu arttırmak yerine onları zenginleştirecek ekonomik kurumlar tesis etmesi Mobutu için daha iyi olmaz mıydı?
`Biriniz dua edeceği zaman önce Yüce Rabbine hamd ve sena etmekle başlasın , sonra Peygamber'e salât getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde dua etsin.
Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim ak- lımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
Öleli altı yıldan fazla olmasına karşın hâlâ tam olarak ölmediğini düşündüm, çünkü hâlâ onu anımsayan birileri vardı. Sonra da onu anımsayanın ben olmadığımı ve tam olarak ölmeyerek belleğime demir atanın kendisi olduğu geçti aklımdan.
Şimdi her şeyi baştan öğreniyorum. Bu mayıs, bereket kelimesinin anlamını öğrendim. Ağaçların altındaki çayırda o kadar çok kiraz vardı ki gönlümce, sadece güzel, sulu kirazlar toplayıp yiyerek gezdim. Seçme imkanı, bereket budur.
Gelecekten haber veren rahibe, "kahin" denilmeye başlandı. Bu sözcüğün İbranice karşılığı Kohen'dir. Kohen,hem rahip, hem de gelecekten haber veren, kehanette bulunan kişiydi.Tapmak hizmetinde bulunan kişi (ya da tapınağın büyüklüğüne ve tanrı ya da tanrıçanın saygınlığının yaygınlaşmış olmasına göre, kişiler)hem rahiplik hem de kahinlik yapıyordu. Arabistan tapınaklarında yalnız kahinler değil, kahineler, kadın rahipler de vardı. Bu kahineler en soylu ailelerden geliyorlardı ve kahinlik de anneden kızına geçiyordu.