1965 yılında Elazığ’da doğdu. Yükseköğrenimine İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde devam etti. Aynı bölümde yüksek lisans ve doktora yaptı. Çeşitli kamu ve özel eğitim kurumlarında öğretmenlik görevinde bulundu.
2000-2001 yılları arasında, İngiltere’de Leicester Üniversitesi’nde akademik araştırmalar yapan Yıldırım, 2002-2006 yılları arasında Dumlupınar Üniversitesi’nde Doçent unvanını aldı.
2012 yılında Profesör olan Yıldırım halen Yıldız Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri bölümünde öğretim görevlisidir.
YazılarınıYeni Şafak Gazetesi’nde ve çeşitli dergilerde yayımlayan Prof. Dr. Ergün Yıldırım‘Sosyologlar’ Derneği Başkanlığı da yapmaktadır.
Uğur Ukut Teşekkürler. Anlattığı dönem, konusu, romanlaştırılması, aşkı, saflığı ilgimi çekti ve beni mutlu ettik. Okurken kaptırdım kendimi. Hediyelerden en iyisi kesinlikle kitapmış bunu bir defa daha deneyimledim.
Son dönemde şiddetli tartışmaları içeren "Kur'an'ın tarihselliği" meselesinin ana hatları ile temellendirmesinin yapılması güzel bir çalışmayı meydana getirmiş. Bu tartışma, Türkiye'ye Fazlurrahman'ın kitap tercümelerinin yapılması ile farklı tarihselcilik anlayışlarını getirmiştir. Kitabın son bölümü beş yıl boyunca ilahiyat eğitiminde bizleri destekleyen hocam Prof. Dr. Cemalettin Erdemci'nin bölümü ile bitirilmesi kitaba ayrı bir renk ve sağlam temellendirmeler katmış. Kur'an'ın tarihselliği, Kur'an'ın tarih zeminindeki tezahür şeklidir. Buna göre Kur'an, yerel, tarihsel bir zeminde konuşmaktadır ve mana da konuştuğu tarihsel bağlam içerisinde tezahür etmektedir.
"Tarihselciliği savunanlar, yeni tarihsel ortama İslam'ın hükümlerini nasıl taşıyacaklarına dair Kur'an'ın evrensel mesajı ışığında nasıl bir Allah, peygamber ve ahiret tasavvuru oluşturacaklarını, İslam'ın helal ve haramları ve muamelata ilişkin hükümlerini nasıl uygulayacaklarına dair ne bir usul ne de bir yol ortaya koymuşlardır. Adeta 'kervan yolda dizilir misali hele bir deneyelim, sonra icabına bakarız der gibi bir anlayışla ortaya çıkmış görüntüsü vermektedirler."
'Herkesin bir Leylası vardır.
Kavuşmak istediği, özlem duyduğu, uğruna mücadele ettiği bir Leyla.' Mehmet Akif'in Leylası ise tasavvur ettiğimizden çok başka bir şeydi. Onun Leylası 'millet'iydi.
Akif'in biyografisini okuduğumuzda 'millet' kavramının güçlü işaretlerini görürüz: 'Milletin aydınlarla ilişkisi, milletin İslami anlamı, milletin cihaz içinden geçişi, milletin yaşadığı acılar ve sefaletler, millet olmanın şuur ve imanı.' Akif'in hayatına, şiirlerine, vaazlarına ve makalelerine öylesine sinmiştir ki Akif, milletin varlığını resmeden canlı bir tablodur adeta. 'Amacım Mehmet Akif biyografisiyle milleti anlatmaktı' diyerek yola çıkan Prof. Dr. Ergün Yıldırım, Akif'in Leylası adlı eserinde Usta şair Mehmet Akif Ersoy üzerinden bir millet okuması yapıyor. Etkileşim Yayınları arasından çıkan kitapta yazar, sosyolojik olarak millet kavramını irdeliyor ve Akif'in 'millet' kavramı üzerine odaklanıyor. Yıldırım, aslında Akif'in millet kavramından yola çıkarak bugünün sosyologların, düşünürlerin millet, toplum, ulus anlayışlarına göndermeler yapıyor: 'Milletin tahrifata uğradığı zamanlardan geçiyoruz. Fransa bunun ilk şahitliğini yapan coğrafya. Durkheim millet yerine ulusu getirerek toplumu buna göre sistemleştiren ilk sosyolog. Onun sosyolojisinde millet yerine toplum, toplum yerine de ulus geçer. Toplum, millet olmaktan çıkarak ulus olur. Ulus, dinle tanımlanmayan bir topluluktur. Toplum sekülerdir; ruhaniyet ve metafizikle ilişiği yoktur.'
Akif'in LeylasıErgün Yıldırım · Etkileşim Yayınevi · 201317 okunma