İstanbul 1896 doğumludur. Jön Türklerden Hukukçu ve gazeteci Ali Fahri Ağaba'nın oğludur. İlk tahsilini Trablusgarp’ta irfan mektebinde, ortayı İstanbul’da Nümune Rüşdiyesinde, liseyi Fransız Saint Michel Koleji’nde yapmış, Hukuk’un ikinci sınıfındayken Birinci Dünya Savaşı’nın başlayışı üzerine askerlik göreviyle 1916'da Hicaz Cephesine gitmiş, dönüşte Millî Mücadeleye katılmak üzere 1919'da Anadolu'ya geçerek Konya’da günlük (Öğüt) Gazetesini tek başına yönetirken, Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Ankara’ya giderek, ilk Büyük Millet Meclisi matbaasını kurmuş ve oraya müdür olmuştur.
Bir müddet sonra Millî Hükümetin ilk istihbarat müdürü olarak Trabzon, Tiflis ve Batum gibi yerlerle İran ve Hicaz’da çeşitli dış işlerinde çalıştıktan sonra 1927’de asıl mesleği olan gazeteciliğe dönmüştür. Henüz hukukta talebe iken 1916’da Sedat Simavi ile birlikte çıkardıkları haftalık (Hande) dergisinden sonra, Millî Mücadele esnasında İstanbul’da (îfham), Konya’da (Öğüt), Doğu’da (Varlık) ve Ankara’da (Hâkimiyeti Milliye) gazeteleriyle başlayan ve elli beş yıl süren gazetecilik hayatında (Cumhuriyet) başta olmak üzere hemen hemen bütün gazetelerde, dergilerde sayısız tefrika ile röportajları yayınlanmıştır.
“Türkler, tarih boyunca daima İslamiyete büyük hizmet etmişlerdir: Şimdi kaderin sevki ile teessüs eden islam hükümetleri de, elbette Türklerin hizmet ve yardımlarına muhtaçtır. Bakınız bugünkü Suriye’de bile bütün işlerimizi hep Türklerden kalan rical ve memurlarla görebiliyoruz.”
Bu kitap benim ortadogu tarihine giriş dersimim ders kitabıydi. Malum Türklerden bağımsız Ortadoğu tarihi yazılamıyo çünkü. =/ (bana kalsa atlantikte ada ülkesi olaydik kafa rahatti.) Iste o zaman ben bu kitabi aldım ve okumadım. Çünkü, okumam gereken hiçbir şeyi okumam gerektiği zaman okumam... Bu asilik lanet olsun ki huy bende...
Velhasil elf
Bir milletin inanmışlığının bir tek kişide vücut bulması... Askeri zekasını vatan, peygamber sevgisi için sonuna kadar zorlayan bir kahraman... Askerlerine baba şefkati gösteren merhamet timsali...
Senin gibi bir komutan olur da düşer mi hiç Medine...
Senin inanmışlığın geçer de bir millete kurtulmaz mı vatan toprağı...
Hem ne demiş askerin İdris Bey:
Yapamaz Ertuğrul evlâdı sensiz,
Can verir, cânânı veremez Türkler.
Ebedi hadim’ül haremeyniniz,
Ölsek de Ravza’nı rûhumuz bekler….
Çekilen çilelere rağmen inancın ve vatan sevgisinin bir millete neler yaptırabileceğini hissettirebilen, belgeleriyle tarihi anlatabilen, hem ruhu doyuran hem aklı şüpheden kurtaran müthiş bir tarihi kitap.. Gençler okuyun, anlayın ve bu ruhu yaşatın... Fahrettin Paşa'nın ruhunu yaşatabilmek ümidiyle... İyi okumalar diliyorum...
“Sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdıran kumandan” diyor Atatürk Fahreddin paşa için. Zorlu müdafaasının sebebi olan Lawrence bile “ Çöl Kaplanı” diyecek ona. Çünkü o, düşmanın bile saygı duyduğu bir kumandan. Tüm ısrarlara rağmen Fahreddin Paşa’nın yaşanılanları yazmak istememesi üzerine, böyle bir olayın unutulup gitmesini istemeyen Feridun Kandemir tarafından yazılıyor kitap. Kendisi de o dönemde cephede olduğu için çoğu olayların şahidi zaten. Bu yüzden bir kurguya ihtiyacı yok yazarken, olduğu gibi aktarıyor bize o dönemde yaşananları. Kurulan Arap- İngiliz ittifakı, Lawrence’nin koca kıtada nasıl bir isyan başlattığı, Yahudi casuslarının savaşın gidişatını nasıl değiştirdiği ve en önemlisi Filistin topraklarında İsrail devletinin kurulması için İngiltere ‘nin tüm çabaları gün yüzünde. Ve tabi Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde bir doz ‘Ermeni soykırımı’ olmazsa olmazımız. İngilizlerin Fahreddin Paşa’yı Malta’ya sürmek için kullandıkları koca bi bahane...
Tüm tarihi okumalarda olduğu gibi, kitabı okurken kızıyorsunuz, üzülüyorsunuz,eleştiriyorsunuz, ben olsaydım napardım nasıl bir karar verirdim sorularıyla boğuşurken buluyosunuz kendinizi. Ama en sonunda söyleyebileceğimiz tek şey geçmiş geçmişte kaldı ; ders alınması şartıyla...