Hallâc-ı Mansûr veya Mansûr el-Hallâc (Farsça: منصور حلاج Mansūr-e Ḥallāj; tam ismi Abū al-Muġīṭ Husayn Manṣūr al-Ḥallāğ) (d. Ağustos 858, Tûr – ö. 26 Mart 922, Bağdat) (Hicri d. 244 AH – ö. 309 AH) Zındıklıkla suçlanması ve uzun süren bir soruşturma neticesinde Abbâsî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle idam edilmesiyle meşhûr olan spiritüalist yazar ve mistik şâir.
Hayatı
Asıl adı "Ebû’l Moğıt Huseyn bin Mansûr bin Mehemmed Beyzâvvî" idi. Hallâc lakâbı daha sonradan mesleği hallaç olduğundan verilmiştir.
Tahirîler devrî İran'ının günümüz Güney Horasan Eyaleti'ne bağlı Nehbendan şehristanı'nın Meyghan Kırsalı'ndaki "Tûr" köyünde dünyaya geldi. Hallâc-ı Mansûr’un dedesi de Beyazid Bistâmî'nin ki gibi bir Zerdüşt idi. Babası ailesiyle Dicle yakınlarına, Araplar tarafından kurulmuş bir yerleşim bölgesi olan Vasıt'a taşındı. Mansûr on iki yaşında burada hafız oldu.
Eğitimi
Önceleri kısa bir süreliğine sûfî azîzlerinden Beyazid Bistâmî’nin de mürşidî olan Zû’l-Nûn el-Mısrî’nin öğrencisi Sahl al-Tustarî’nin müridi olur. Daha sonra ise Emr el-Mekkî ile [[ · Cûneyd-î Bağdâdî’nin talebesi olur. Fakat, hocalarıyla fikir ayrılığına düştüğü için onlardan ayrılır.
Öğretisi ve fikirleri
Hallâc'ın Allah'ta eriyip yok olmak anlamında söylediği "En-el Hak", yani "Ben Hakk'ım" (انا الحقّ , En el-Hakk) sözü bahane edilerek 912 yılında tutuklandı.
"Fî" ve "An" (O’nda ve O’ndan)
Hallâc’ın savunduğu Tâsîn tevhîd akîdesinin özü olan "Fî" ve "An" kavramı Vahdet-i Vücud’daki "Her şey Allah’tır" akîdesinden farklı olup, "Her şey Allah’tadır ve her şey Allah’tandır" anlamına gelmektedir.
Katli
Kendisine yöneltilen itham, sarfettiği cümlenin içerisinde geçen ve Allah’ın 99 sıfatından bir tanesi olan "Hak" sözcüğü idi. Tasavvufî anlamda mecazen kullandığı bu kelime ile neyi ifade ettiği devrin uleması tarafından aşikar olarak bilinmesine rağmen, katı görüşlü Müslümanları şoka uğratan diğer radikal görüşleriyle de göze batan Hâllâc, siyâseten tehlikeli görüldüğünden ortadan kaldırılması için sarfettiği bu sözcük bahane edildi. Hakk Teâlâ'nın kendisinde tecelli ettiğini iddia etmekle suçlanarak uzun yıllar hapiste kaldı ve sonunda i'dama mahkum edildi. İ'dam cezası o devrin kurallarına göre el ve ayakların çaprazlama kesilmesi şeklinde tatbik edilmekteydi. Alenen işkence edilerek ve vucudundaki tüm derilerin kesilmesiyle (bir kuzunun kesiminden sonra postunun çıkarılması gibi), yarı canlı haça gerilip halka teşhir edildiğinin ertesi günü ölür.
Ey insan! Yaratılmışların içinde, zerre'den daha küçüğü yok ve sen onu anlayamıyorsun. Zerreyi bile tanıyamayan insan, bu zerreden daha algılanamaz olan O'nu tanıyabilir mi?
Siz bilmeyenler, bir tutmayın 'Benim' ile Tanrısal 'Ben'i (ne şimdi, ne gelecekte, ne de geçmişte). 'Benim', tam bir Tanrısal bilgi olsaydı bile, benim bulunduğum ruhsal aşama olsaydı bile, yetkinlik olamazdı.
Ben, O'ndanım ama O değilim.
Kitap, Hallac-ı Mansur'un hapisteyken yazdığı ve günümüze ulaşan tek eseri olduğu söylenir. Tabiki içinde herhangi tahrif yapılmışmıdır, meçhul..? Fakat bu haliyle bile Hallac-ı Mansur'un anlaşılması gerçekten zor bir hal üzere olduğu bellidir. Zaten kendisi de normal sıradan insanların bu kitabı anlayamayacağını söylüyor ki bence de haklıdır. Bu kitabı çok defa okusanızda bazı noktalar anlaşılamayacaktır. Anlamanız için Hallac-ı Mansur'un haliyle hallenmeniz lazım fakat hiç kolay değil. Bu bir haleti ruhiye, adanmışlık ve nefis terbiyesi meselesidir. Aslında Mansur herşeyin Allah ile tek vücud olduğunu gördüğümüz herşeyin dolayısıyla Allah olduğunu söylemektedir. Sadece görüntüler farklıdır. Kitap uzun değil fakat bir ömrünüzü verseniz bile anlamanız çok zor. Özün özü dediğimiz kısmı öğrenmeye çalıştığı Allah'ın kendisine verdiği sırrı açık ettiği için de maalesef şehit olmuştur. Herkes okusun diyemem sadece Mansur'un genel haleti ruhiyesini merak ediyorsanız, okuyun. Çok derinlere girmeye çalışmayın derim çünkü çıkamayıp, boğulabilirsiniz.
Kitabı çok ama çok beğendim . Hallac-ı Mansur’un hayatını kendi ağzından kaleme almış . O kadar çok etkileyici hikayesi var ki. Kitabın içeriğinde Hallaç-ı Mansur’un haksız yere idam edilişinden , uğradığı haksızlıklardan, “ene hak” yani hak olan benim dediği için idam edilişinden ve iman teslimiyetinden bahsediyor . Kesinlikle alıp okuyun.
TAVASİN…
“Gayb nurundan bir kandil O. Bir ışıdı ve eski yerine döndü. Bütün
kandillere üstün geldi ve sultan oldu hepsine.”
Bildiğiniz gibi kandil bir aydınlatma aracıdır. İnsanları karanlıklar
zulmetinden kurtarıp, aydınlık nuruna eriştirmeye yarar. Ne var ki, kör
olana ve ya kalbi Allah ve Resulün göstermiş olduğu hakikat yoluna
kilitli olanlar için herhangi bir aydınlatma aracının zerre kadar
faydası yoktur ve olamaz.
“Tavasin” deyimi: Ta ve Sin harflerinden alınmıştır. Kur-an’ın
üç süresi; (Şuara, Neml, Kasas) bu harflerle başlamaktadır. Şimdi
Kur-an diliyle bahsi geçen “Nur” sözcüğünün yazıldığı
ayetlerine bakalım.
{Allah, iman edenlerin Veli-sidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır.
Küfredenlerin velisi ise Tağut-tur. Tağut yandaşlarını zulüm-atta
çağırır.