Rose, doğum günlerinden hoşlanmazdı. Nasıl hoşlanabilirdi ki? Her biri, onu geçmişinden uzaklara, dünya sona ermeden önce yaşadığı hayattan uzaklara götürüyordu.
Hepimizin sahip olma şansımızın olduğu aşklar da vardır fakat çok azımız, bunu görecek kadar akıllıyızdır ve çok azımız bunu yakalayacak kadar cesuruzdur. Bu tür aşklar, bir hayatı değiştirebilecek türdendir.
Köprünün tırabzanlarında, sevgililerin ilişkilerini mühürlemek için astıkları asma kilitlerin sıralandığını söylemişti. Romantik bir düşünceydi ama asma kilitler olsun ya da olmasın ilişkilerin, bütün kalbinle inansan bile geçici olduğunu biliyordum.
Şimdi, kendi alacakaranlığı etrafını sararken, unutmayı bu kadar çok denediği için hata yaptığını, geçmişin aslında kim olduğunun anahtarı olduğunu biliyordu. Ama artık çok geçti. Her şeyi, ardındaki korkunç, güzel geçmişte bırakmıştı.
Daha sonraları, sevdiği ne kadar şey varsa nefret etmişti. Aşkın ve onurun, karanlık ve kaçınılmaz bir şeylere ne kadar çabuk dönüşebildiğini görüp şaşırmıştı.
Bu benim, bir şeyler yanlış gittiğinde genel yaklaşımımdı, basit bir şekilde kafamı kuma gömerek fırtınanın geçmesini beklerdim. Bazen işe yarardı. Çoğu zaman da sadece gözlerim kumla dolardı.