Saffet Murat Tura

Freud'dan Lacan'a Psikanaliz yazarı
Yazar
Çevirmen
Editör
8.7/10
141 Kişi
539
Okunma
94
Beğeni
8bin
Görüntülenme

Saffet Murat Tura Sözleri ve Alıntıları

Saffet Murat Tura sözleri ve alıntılarını, Saffet Murat Tura kitap alıntılarını, Saffet Murat Tura en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Althusser'in "teorik sorunsal" kavramı aslında Kuhn'un daha çok biliminsanlarının sosyal psikolojik tutumlarıyla ilgili görünen "paradigma " kavramından farklıdır. Kuhn "paradigma" derken bilimsel devrimleri izleyen dönemlerde biliminsanlarının mevcut (yeni oluşmuş) bilim yapma modeli çerçevesinde "normal bilim yapma" dönemlerini kasteder. Bu dönemde biliminsanları karşılaştıkları problemleri çözerken mevcut bilim yapma tarzlarının temelindeki sorunlara pek ilgi duymaz, üzerinde çalıştıkları paradigmatik bilim yapma modeliyle çözülemeyen problemleri, temel aldıkları teoriyi yanlışlayan örnekler olarak görmek yerine bir anomali olarak değerlendirir, bu problemlere karşı duyarsız kalırlar, ta ki bir daha ki bilimsel devrime kadar.
İç algıda "refleksiyon" kavramı önemli rol oynar: Zihinsel edimler kendi üzerine katlanıp kendisini nesne edinerek kendini olduğu gibi kavrayabilir. Bir başka deyişle zihin, zihnindeki orijinal bir deneyimi (diyelim bir algıyı) zihnin ikinci bir edimiyle nesne edinilip bilincine varabilir. Bu eşlik eden ikinci zihin edimi(refleksiyon) orijinal deneyim konusunda yanılıyor olamaz: Hissettiğimin farkındayım. Ancak orijinal zihinsel edimle refleksiyonun birbirini zaman içinde izleyen iki farklı zihinsel edim olduğunu düşünmemeliyiz. Brentano'nun incelemelerine göre her zihinsel edim zaten kendiliğinden bir refleksiyonu içerir. Geri planda da kalsa öz-algı (apperception) olmadan algı (perception) veya düşünce mümkün değildir.
Reklam
Kültürel psikiyatri karşısında biyolojik psikiyatriyi savunmak için ikinci bir akıl yürütmeden daha faydalanabiliriz. Sözgelimi diyebiliriz ki depresyonun bazı kimyasal faktörlere bağlı olduğu tezi sadece yakın (proksimal) nedeni ifade eder. Psikiyatrik durumların yakın nedeni beyindeki kimyasal durumlarken, uzak (distal) nedenleri(yani yakın nedene neden olan nedenler) kültürel olabilir. Bu durum da biyolojik anlayışla çelişmez. Ancak bu akıl yürütmede yukarıda ortaya koymaya çalıştığım ciddi kavramsal probleme neden olur: Kültürel faktörlerin beyin kimyası üzerinde etkili olduğunu kavramsal bir tutarsızlığa düşmeden nasıl söyleyebiliriz?
ABD'li psikiyatr Nassir Ghaemi psikiyatrinin biyo-psiko-sosyal modelde kavranmasını yetersiz bulur (2003).Adolf Mayer'le başlatabileceğimiz, günümüzde hala egemen olan bu psikiyatri anlayışı George Engel tarafından daha da geliştirildi. Bu anlayış psikiyatrinin salt biyolojik-tıbbi kavranışına karşı psikiyatrik durumların psikolojik ve sosyal boyutlarına da dikkat çeker, ama bu model değişik açıklama tarzları arasındaki ilişkiyi kuramaz ve böylece yukarıda ele aldığımız eşölçümlü olmama tipi problemlerle karşılaşır. Yani günümüz psikiyatrisindeki bu egemen model epistemolojik açıdan hesabı verilmemiş bir tür eklektikzmin ötesine geçemez.
Doğa biliminde bir anlam problemi olmadığı gibi açıklamalar da anlamlı bağlantılara dayanmaz. "Anlamlı olan, doğa bilimlerinin nesnelerinkinden farklı varlık kliplerine sahiptir" (Jaspers 1913) ve anlama "yorumsamacı döngü" ye dayanır. Yorumsamacı döngü anlayışı Friedrich Schleiermacher'e kadar geri götürülebilir (Hamilton 1996). Nedir yorumsamacı döngü? Kısaca şöyle: Bir insani durumda parçayı anlamak için bütüne, bütünü anlamak için parçaya gitmek gerekir; anlama bu döngüsel gidiş gelişler içinde belirir.
"Global Nöronal Çalışma Alanı teorisine göre bilince temel teşkil eden nöral sistem, yani " global nöronal çalışma alanı " statik değil DiNAMiK, sinir sisteminin üstesinden gelmeye çalıştığı vazifeye göre sürekli değişen bir nöral şebeke olarak düşünülür. "
Reklam
Voltaire’in ironik bir konformizm ile söylediği “Tanrı olmasaydı bile onu yaratmamız gerekirdi” cümlesini andırır biçimde şöyle de söylenebilir: İnsanlar edimsel özneler olmasa bile, sosyo-kültürel örgütlenmelerin oluşabilmesi, dolayısıyla türün yaşamda kalabilmesi için folk psikolojinin onları özne olduklarına inandırması, kendileriyle ilgili böyle düşünceler taşımalarını sağlaması, Lacancı bir ifadeyle söylersek onları birer “özne” olarak kurması gerekirdi. Toplumsal yaşam gereği kendimizi ve başkalarını birer doğa olayı olarak değil, birer edimsel özne olarak düşünmek zorundayız. Bir an için günlük yaşamda diğer insanları ve kendimizi bir özne gibi değil de davranışlarından sorumlu tutanmayacağımız bir doğa olayı, bir biyolojik olay olarak değerlendirdiğimizi varsayalım. Bu durumda hukuki, etik ve pedagojik bir boşluğun doğacağı, tüm toplumsal yaşamın çökeceği açıktır. İnsanın toplumsal yaşama katılabilmesi için öğrenme, toplumsal yaşamı öğrenmek için de insanın davranışlarından sorumlu tutulup, ödüllendirip cezalandırılabilen bir özne olarak kabul edilmesi gerekli gibi duruyor.
Oidipus aşaması sadece özneyi kurmak, gerçekliği yeniden üretmekle kalmaz, aynı zamanda bilinçdışını da kurar.
Sayfa 190Kitabı okudu
Dil, düşüncenin saydam bir yansıtıcısı değildir. Dil düşünceye kendini kabul ettirir.
Sayfa 110Kitabı okudu
"Bu dünya onu yaşadığımız gibidir. Orada sahiden kırmızı bir koltuk vardır mesela. Ateş sahiden sıcak, buz sahiden soğuktur."
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.