Tibor Fischer İngiliz roman ve kısa öykü yazarıdır. 1993 yılında etkili edebiyat dergisi Granta tarafından en iyi 20 genç İngiliz yazardan biri olarak seçilmiştir.
Fischer'in anne ve babası 1956'da Macaristan'dan kaçan Macar basketbolculardı. Kanlı 1956 devrimi ve babasının geçmişi, Fischer'in Komünizmden kurtulan bir Macar basketbolcu hakkında Rabelaisvari bir hikâye olan ilk romanı Under the Frog'a ilham verdi. Romanın adı bir Macar deyişinden geliyor: Olabilecek en kötü yer, kömür madeninde bir kurbağanın kıçının altıdır.
Fischer 2009 yılında City and Guilds of London Sanat Okulu'nda Kraliyet Edebiyat Fonu yazarlık bursiyeri oldu.
Aslına bakarsanız bu kitaba bir inceleme yazmayacaktım ama…bu kitabın bir incelemeye ihtiyacı var.
Bizler aşırı ‘başarı’ güdümlü değerler zincirinin üyeleri olduk çıktık. Acıdır ki, başarı dediğimiz şey de, servet ile ilişkilendi. Değerler de zıvanadan çıktı. Son satırda; paran varsa başarılısın…yoksa, masal anlatma.
Dünyaya Nasıl Hükmedersin size bu devranın sürüp sürmeyeceği ile ilgili fikir veriyor…üstelik bunu salt mesaj bazında değil gayet bağıra bağıra altını çize çize anlatıyor.
Yetmez,
Başarısızlık psikolojisini birinci elden sunuyor. Bir psikolog açısından bu yönü ile eşsiz bir kaynak niteliğinde.
Feyyaz Yiğit çok benziyor. Anlamak için kapasite gerektiren bir mizah türünden bahsediyorum. Baz komiklikten oluşmuyor, komik olan bambaşka bir espri, durum, hâl, söyleme şekli. Hele Cenaze ile ilgili bir tanım var ki orada koptum. Fakat kitap içinde bu ofansif mizah öğesi var…yani komik olmayan komik anlatı mevcut. Hepsi bu. Vaadler arasında mizahi olması yok.
Kurgu…karasız kaldığım tarafı. Aslında sona doğru akışkanlık bozuldu. Sonda toplandı ama…buna gerek yoktu. Aradaki detaylar…kafa karıştırıcıydı.
Eğer
Olduğu Kadar okuduysanız ve beğendiyseniz…bu kitaba bayılacaksınız. Bir de şu kutsal Biz Başarılıyız, Başarmalıyız, Başaracağız tayfasına uyuz oluyorsanız…gene hoşunuza gidecek.
Velhasıl kütüphanede enteresan ve arada göz atmanın çok yararlı olduğu eserler rafına kaldırılır…alkışlarınızla…
Günlerin Köpüğü sevdiyseniz, bu kitabı da seversiniz. Gerçeküstü değil, gerçek de değil…absürt yani.
Absürt’lerin bir özelliği de, özellikle sözkonusu insan tahlili olduğunda dümdüz gitmeleri. Ayıpsız, sakıncasız, kim ne düşünürsüz… Bunun okuyucuya katkısı da aşırı samimiyet ve ana kahramanla kolay özdeşleşimdir…yan etkisi ise zaman zaman yabancılaşma olarak görülür. Mesela
Tutunamayanlar da kendinizi koyduğunuz bir yer vardır…ama o senaryo her döndüğünde orada olmazsınız…yani o derece karamsar, aydınlık, hasta ne ise artık…öyle hissedemezsiniz. Yani bir absürtlük vardır.
Hah işte o
Düşünce Çetesi yukarıdaki yazarlar kümesi sizi kapsıyorsa okumakta geç kaldığınız bir kitaptır. Kapsamıyorsa…okumasanız da olur…çünkü beğenmezsiniz. Ve bunu anlayabilirim.
Düşünce ÇetesiTibor Fischer · April Yayıncılık · 201554 okunma
Felsefe profesörü olan bir adam, elinde silahla bankaya girer: "Eğer Nietzsche'den bir alıntı yaparsanız bu bankayı soymayacağım," der. Biraz sonra, sırtında para dolu torbalarla bankadan çıkar: "İnsanlar hiçbir şey okumuyor!"
Düşünce ÇetesiTibor Fischer · April Yayıncılık · 201554 okunma