Gayriresmi Hayatlar
"Kâmil manada iman sahibi olmak için sevmek gerekiyor. Bir binanın tuğlaları gibi içten sevebilmek için tanımak, tanımak için bilmek, bilmek için okumak gerekiyor. Pislikten daha değersiz olan cehaletten sıyrılmak gerekiyor. Âlim olunmasa da ilim yolunda dirsek çürütmek gerekiyor.
Bilseydik, severdik!
Sevseydik, ağlardık! "
Her birimiz kendi baloncuğumuzda dış dünyadan bihaber, kendi dertlerimizle meşgul halde yaşıyoruz. Yeri vakti geldiğinde birkaç damla gözyaşı diğerleri için. Bir dakika sonra aynı hayatı yaşamaya devam ediyoruz. İşte bu büyük ayıbı, özellikle de kendine Müslüman deyip geçinenlerin yüzüne vuruyor kitap. Uyuduğumuz uykudan uyanmalı, rüya aleminin sarhoşluğundan kurtulmalı bu ümmet. Gerçekten ele aldığı konuda bilinç oluşturmaya yönelik muazzam bir kitaptı. Herkes okumalı, herkese okutulmalı.
Kitabımızın kahramanı 80 yaşında Gazze'deki bir mülteci kampında doktorluk yapan Yakup'un son bir buçuk gününü anlatıyor.
Doktorumuz hüzünlüydü, Filistinliydi, dertliydi, davalıydı...
Bir buçuk gün olarak anlatılmasına bakmayın. Aslında bir Filistinli doktorun 80 yıllık tecrübelerini, yaşadığı acıları, çektiği sıkıntılarını okuyorsunuz. Kitabımız Doktor Yakup'un ağzından geçmişten gelerek günümüzde devam eden Filistin İsrail olaylarının temel nedenlerine dikkat çekmiştir. O mülteci kampında 80 yaşında olmasına rağmen sevgisiyle, merhametiyle herkesin imdadına koşan olmuştur.
Son sayfalarını okurken göz yaşlarınıza hakim olamayacağınız bir eser.
Son sözümü kitabı en iyi anlatan alıntı ile bitiriyorum.
"Acıya alışık hayatların yaşandığı bütün coğrafyalarda çaylar tatlı içilir, bayramlarda baklava yenirdi. Ürdün'deki Filistinliler de acıya alışık bir hayat yaşadıklarından çaya şekeri fazla atardı."
Nerden başlasam bilemiyorum,
Acaba günlük hayatın karmaşasından sıyrılıp hiç düşünüyor muyuz?
Gazze'de,Utaş'ta,İfo'da çocuklar ölürken sadece düşünmekle mi yetiniyoruz?
Türkiye'de bir çocuk annesi istediği çikolatayı almadığında ağlayabilirken maalesef Sudan'daki çocukların böyle dertleri olmuyor.San Francisco'da insanlar obeziteden ölürken Yarmuk'ta ne yazık ki insanlar hayatta kalabilmek için ölen komşularının etlerini yemek zorunda kalabiliyor.
Ne de çok baktığımı zannedip göremediğim,anlayamadığım,duyamadığım,kulak tıkadığım,hissedemediğim,aklıma getirmekten bile aciz kaldığım,düşünmediğim insanlar,yaşamlar varmış.
Ne zaman sadece kendi dertlerimizden yakınmaktan vazgeçeceğiz,ne zaman bir başkasının acısını kendi acımızmış gibi hissedeceğiz,sadece dilde olan sitemlerimiz,icraatlarımız ne zaman fiiliyata dönüşecek?
Ne söylesem eksik kalacak,mutlaka okunmalı.