Bir toplantıda Eflatun’a sorarlar:
“İnsanlarda gözlemlediğiniz ve sizi en çok şaşırtan davranışlar nelerdir?”
Eflatun cevabını şöyle sıralar:
“Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler, sonra çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, ardından sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar, dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Böylece hiç ölmeyecek gibi yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”
“Efendim sizinle çok konferansa gittik ve ben tüm bunları arka sıralardan dinledim, bu yüzden sizin şimdiki konferansta neler anlatacağınızı âdeta ezberledim diyebilirim” der.
Bunun üzerine Einstein gülümseyerek muzip teklifini yapar:
“Öyleyse bu gideceğimiz yerde konuşmayı sen yap. İlk defa gittiğimizden beni tanıyan çıkmayacaktır. Bu kez ben senin konuşmanı arka sıralardan dinleyeyim, bakalım söylediklerin doğru mu?”
Einstein şoförüyle birlikte planını uygulamaya koyar. Şoför gerçekten de başarılı bir konuşma yapar. Konferansın sonunda sorular sorulur ve şoför hepsini doğru şekilde yanıtlar. Tam yerine oturacağı esnada son soru gelir. Bugüne dek konferanslarda sorulmayan bir sorudur bu. Ancak şoför kıvrak zekâsını kullanarak “Bu konferansın ardından bu derece basit bir soru sormanızı yadırgadım” der, “Ancak her sorunun yine de cevaplanması gerekir”. Bu sözlerin sonrasında arka sırada bulunan Einstein’ı işaret ederek “Şimdi size sorunun basitliğini de ispatlayacağım, soru o kadar basit ki buna şoförüm bile yanıt verebilir” der.
“Gel, Gel, ne olursan ol, gel! ister kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel! “
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.