1985-1989 arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Sanat Tarihi Anabilim dalında Lisans eğitimi aldı. 1990-1992 arasında İ.Ü Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Anabilim Dalında Yüksek Lisans’ını “Sur İçi Galata’sı Üzerine Bir Deneme” isimli tezle tamamladı (YÖK No: 20351). Doktorasını İ.Ü Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde “Hofmann Atölyesinde Çalışan Türk Ressamları ve Türk Resmine Katkıları” isimli tezle tamamladı (YÖK No: 394069). 1990-2010 yılları arasında üniversitelerde öğretim elemanı olarak çalıştı (Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü, Yeditepe Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi). “Uygarlık/Kültür Tarihi”, “Genel Sanat Tarihi”, “Çağdaş Sanat Yorumu”, “Türk Sanatı”, “Çağdaş Türk Sanatı”, “Sanat Felsefesi”, “Çağdaş Sanat Felsefesi”, “Estetik”, “Sanat Sosyolojisi”, “Sanat Psikolojisi”, “Yapıt Yapısı”, “Mitoloji ve İkonografi” isimli dersleri vermiştir. 1990-1993 yılları arasında Berlin HdK’den Prof. Horst-Martin Herrmann’ın asistanı oldu. Asistanlığı sırasında karşılaştırmalı olarak klasik ve modern deformasyon konuları üzerinde seminer çalışmaları yaptı; El Greco ve Francis Bacon üzerinde derinleşti. 1993 yılında Freiburg Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde çalışmalarda bulundu. Şehirdeki Alte ve Neue Museum’larda araştırmalarda bulundu. Aynı yıl, Basel’de de bir süre çalıştı. 1996-1997 yıllarında internet üzerinde “gorselsanat.com” isimli bir dergi yönetti. 1999’da Sanat Çevresi Dergisi Genç Eleştirmen Ödülü’nü aldı. 2003-2004 yıllarında faaliyet gösteren ve beş sayı yayınlanabilen “sanatsanat” isimli üç aylık derginin oluşumunu üstlendi ve yönetti. 2002’de Floransa ve Roma, 2004’te Paris, 2005’de Londra, 2006’da Amsterdam, Rotterdam, Delft ve Den Haag şehirlerinde sanat tarihi gözlemi amaçlı bulundu. 2006-2009 yılları arasında “Güncel”, “Eleştiri” ve “Sanatartkunst” isimli süreli yayınların editörlüğünü yaptı. 2008-10 arasında Işık Üniversitesi GSF’de çalıştı ve aynı fakültede “Akademi Art” isimli gazetenin ilk iki sayısında editörlük yaptı. 2011’de sanatartkunst Abdurrahman Öztoprak Özel Sayısının editörlüğünü üstlendi. Birçok süreli sanat yayınında yazmış olan Eroğlu, süreli yazılarına ağırlıklı olarak ozkaneroglu.com, fotoritim.com ve Nationalturk’de devam etmektedir.
Silahı neden kendisine çevirdiğini ise bilmiyoruz. Belki ölüm ona, varoluşunun veremediği mutlak bir şifa olarak göründü. Bu denli sevdiği yaşamı terk etmedi, yaşamın öteki yarısına giden yolculuğa çıktı. İsteyen buna delilik de diyebilir.
Oswald Spengler ilk defa 1917'de yayınlandığı "Batının Çöküşü" isimli çalışmasında uygarlığı şöyle tanımlamaktadır: "Uygarlık, kendisine, bitkilerinkine benzer bir bağlılıkla sarıldığı, sınırları kesin olarak çizilebilen bir toprakta gelişip çiçeklenir. Bir uygarlık, çeşitli halklar, diller, teolojiler, sanatlar, devletler, bilimler biçimini alan gizligüçlerinin tümünü ortaya döküp gerçekleştirdiğinde ölür." Yine Spengler, "Her uygarlığın, doğan, olgunluk düzeyine ulaşan, silinip yok olan ve hiç bir zaman yeniden ortaya çıkmayan kendine özgü anlarım yolları var" demiştir.
Şair her ne kadar sözü kullansa da, alelade konuşan ve yazanların sözü tüketmek zorunda kaldıkları gibi yapmaz bunu; bilakis sözü öyle kullanır ki söz ancak böylelikle hakiki söz olur ve öyle kalır."
"Her ben, başlı başına bir varlıktır: Başka bir yerde bulamazsınız onu ve çelişkilerle doludur. Kendisini çevreleyen ilişkilerinde, insan en yüce tepelere de çıkabilir, en baş döndürücü düşüşlere de uğrayabilir."
Konu, modern resim için anlamını yitirmişti. Resimlerin içeriği onların süsleri olurken, estetik içerikleri artık akademik düzenlemelerle hiçbir ilgisi olmayan bir resim üslubuna evrilmişti.
Arkadaşlar herkese merhaba. Kendime göre uzun bir okuma listesi oluşturdum. Daha önce okuyan varsa ya da fikri olan kitaplar ile ilgili buyurun sohbet edelim. Buradaki dostların da kitapları var. Her ay kendime belirli bir miktar bütçe ayırdım almak için. Fikirlerinizi bekliyorum.
1)
Kurtlarla Koşan Kadınlar ⭐️
Arkadaşlar bu ayı 14 kitap ile tamamladım ve beğendiğim kitapların yanına yıldız işareti ile okumanıza tavsiye olsun diye yardımcı olmaya çalıştım. Yeni yazarların kitapları ile tanışma şansım oldu fakat isim belirtmek ve insanların adını zan altında bırakmak istemiyorum en azından yeni kitabını okuduğum bir yazarımız burada herkesin kitabından okuduğu alıntıyı ve özeti bir kereye mahsus olarak paylaştı ama ne hikmetse benim kitabından olan alıntılarımı ve özetini paylaşma zahmetine bile girmedi oysa ben kendisine destek olmak istemiştim sağlık olsun.
Halen söylüyorum paylaşımım silinmesin burada atılan alıntıları beğenip geçen, kitabın özetini paylaşırken 1 sayfa okumayan ve içinden 1 cümle alıp paylaşan kişiler halen mevcut. Mesaj konusu güzel oldu inşallah benim kitap konusunda emeğim de burada göz ardı edilemez.
Diyagonal fırça darbeleriyle oluşturulan, boyuna; yukarısıyla aşağısı arasında geniş bir sınır meydana getiren yıldızların üst kısmında her şey dairesel hareket halindeydi. Sadece sarı kısımları ışıkla çevrelenen yıldızlar değil, koyu mavi gökyüzü de bu harekete katılmıştır. İç içe geçmiş dev yıldız oluşumu, sarmal bir şekilde içe doğru hareketlenirken, sağ üstte içine turuncu renkteki büyük bir güneş ise tüm çevresine hâkimdir.
Yazılanların, yazarın tamamen subjektif görüşlerinden ibaret olduğunu bilerek okumak gerekiyor.. Yine de okurken öğrendiğim pek çok şey var.. özellikle 1850-2000 arasındaki 150 yılın Türk ressamları için hazırlanmış olan çizelgeye verilen emeğe saygı duymamak elde değil.
Mantıkla birleşmiş olsaydı sanat ensest içinde yaşardı kendi içinde kendini becerek...kitap bu vurucu ve sert sözle giriş yapıyor Dada dünyasına peki dada nedir nerede çıkmıştır ? Dada Almanya ' da 5 Şubat 1916 ' da Cabaret Voltarie in kuruluşunda ortaya çıkmış bir yapıdır Birinci dünya savaşının içine doğmuş bir akım olduğu için
''Tin'' kelimesi iki anlamda kullanılır. Bunlardan biri ''ruh'', diğeri ise her şeyin kendisinden olduğu, maddi olmayan ''öz'' anlamındadır. Tanrı değil, lakin tanrının maddi unsurları yarattığı ham madde olarak düşünebilirsiniz.
Eserde aranan bir ruh var. Bu ruh bize değil dünyaya aittir. Dünya dediği düzeni oluşturan her şeydir, tin dediği ise istenilen şey yani gayedir. Yazar bunları verirken insanın çeşitli noksanlıklarına dikkat çeker. Bu noksanlıklar bizleri öyle bir hale getirmiştir ki çeşitli virüsler, salgınlar, çatışmalar vs. gibi şeylerin yoğunluğu bir hayli artmıştır. Bu yaşananlar haliyle ''acaba dünya bizi ona yaptıklarımızın karşılığını mı alıyor?'' diye düşündürtüyor insanı.
Yapılan her şeyin bir dönüşünün olduğu gerçeği göz önüne alınacak olursa, iyi veya kötü olarak inşa edilen ne varsa onların meyvesini yediğimiz bir gerçektir. Zihinde kalın.