"NE OLACAK BU İNSANLARIN HALİ"
DİYE DÜŞÜNÜRKEN BİRDEN
İKİ KANATLI BİR KAPI AÇILDI...
Niyâzî-i Mısrî kaddesellâhü sırrahu’l azîz- kullardaki durumu şu şekilde açıklıyor.
“Bin altmış yedi senesi Rebiu'l-ahir sonlarında bir gün kulların çokluğunu, fakat abidlerin azlığını, zahidlerin nadir olduğunu, ariflerin de yani ariflerden Allah
Tarih, zamanın etkisiyle eprimiş, kesinliğini yitirmiş, çoğu zaman hakkında yazılı bir vesika bile olmayan vakalara ve önemli şahsiyetlere dair yaptığımız tartışmalardan, yorumlardan başka neydi ki?
"Tarih, tarihçilerin yazdıklarıdır."
Toplumu bir arada yaşatan, yazılı olmayan kurallar dizisi burada yok. Nihilist bir dönemden geçiyoruz; sadece ben ve çevrem değil, herkes böyle. Kimse hayatından memnun değil. Herkes derin
bir huzursuzluk içinde kıvranıyor; daha iyi bir hayata ulaşmak istiyor ama o yeni hayatın ne olduğunun da farkında değil. Tarifi yok; dolayısıyla toplumun mitolojisi ve ideali de yok. Bu yüzden bir nehrin suları bizi önüne katmış götürüyor. İnsanlar akıntıdan kurtulmak için kıyıdan sarkan dallara tutunmaya çalışıyorlar. Kimi din dalına tutunuyor, kimi milliyetçilik, kimi Kürtçülük; kimi ise nihilizme gömülüyor."
Biricik yuvamızın duvarlarında yazılı olmayan kural şuydu: Annem söylenecek, biz dinleyecegiz, ancak ona hak verip kafa sallama görevimizi ifa ederken duyduklarımızdan katiyen etkilenmeyeceğiz.
Gele gele hiçbir canlının geri dönemeyeceği yere geldim. Gişenin üstünde “Dönüş bileti verilmez” diye yazılı bir levha asılıydı. Dönüşü olmayan yola girilir mi hiç! Elindeyse girme bakalım, biz daha doğduğumuz zaman dönüşü olmayan yola girmemiş miydik?
Selef-i salihin, Kur'an konusunda devamlı takva üzere hareket etmiş, bu konudaki her yeni yaklaşımı çekince ile değerlendirmiş, ihtiyatla karşılamışlardır. Öyle ki, bu endişe, hayırlı ve ümmete faydalı işlerde dahi onlardan ayrılmamıştır.
Vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd b. Sabit el-Ensari (ra) şöyle demiştir:
"Ebu Bekir, Yemame
Misafirperverlik, "hakkı tasavvur etmenin fantastik ve abartılı bir yolu değil, hem kamu hukukunun hem de devletler huku- kunun yazılı olmayan kurallarının genel olarak insan haklarına ve böylece ebedi barışa yönelik zorunlu bir tamamlayıcısıdır. Ancak bu koşulda ebedi barışa sürekli yaklaşmaktan gurur duyulabilir."
Misafirperverlik, kemâle ermiş evrensel aklın en yüksek ifadesidir. Akıl, türdeşleştirici bir güç kullanmaz. Dostaneliği ötekini ötekiliğinde kabullenmeye ve hoş karşılamaya muktedirdir. Dostanelik özgürlük demektir.
Muazzez İlmiye Çığ yazmış:
Dün gece geç saatte kişinin biri boyundan büyük söz etmiş:
“Türkçeden arapça ve farsça sözcükleri çıkarırsanız Türkçe kalmaz!”
Gibi köksüz bir söz savurmuş…
Bayramı da unutmamış, kutlamış.
(Önce yine farsça, arapça sanılan