Karanlıkta iki gölge,umutsuz,ağır alacakaranlıkta birbirine uzanıyor.Elleri birleşiyor ve ışık,tıpkı güneşten dışarı boşalan yüz altın kupa içindeki küller gibi bir sel halinde yayılıyor.
Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu.
"İnsanlar hep böyle değiller mi zaten?" diye sordu genç adam. "Sahte gülüşlerin ardında acımasız fırsatçılıkları uyutur her biri. Suratına gülerler ama sen onların gülümsemesinin altında yatan fırsatçılığı bildiğinden karşılık vermezsin, neden gülmüyorsun diye suçlarlar. Kendini beğenmiş, kibirli mahlukatlar. Hep bana, hep bana derler ama bir kez sana demek için kırk takla attırırlar."
Öncelikle yazarın kalemiyle ilk defa tanıştım yazım dili güzeldi. İçeriğe gelirsek konu çok karmaşıktı tam anlayamadan farklı bir şeye değiniyordu yazar ama hepsi de insanların bilmesi gerekenler. Bence kesinlikle okunması gereken bir kitap.
Devamı spoiler içerir*
Emir'i başlarda anlayabiliyordum içinde bir kıskançlık vardı, babasının sevgisini istiyordu ama babası onu görmüyordu. Hatta başlarda 'ne yapıyor bu adam?' diye durup düşündüğüm oldu ama sonrasında ona çok öfkelendim. Evet, o da bir çocuktu ama söylemeliydi. En azından Hasan'a destek olmalıydı.
Hasan'ın adını görmek bile buruk bir tebessüm oluşturuyor. Mükemmel biriydi. Her açıdan naif hiçbir zaman göremeyeceğimizi düşündüğüm kadar sadık biriydi dostuna. Onun sustuğunu bilmesine rağmen hiç kötü olmadı Emir'e.
Paraları ve saati ben aldım dediğinde de bir ağlayasım gelmedi değil :(
"Senin için, bin tane olsa yakalarım."
Ve kitabın sonlarına doğru gözyaşlarımı tutmakta çok zorlandım. Hasan'ın oğlu.. Okuması bile çok ağırken çocukların bunları yaşadıklarını bilmek o kadar acı ki. İntihar ettiğinde hüngür hüngür ağladım ama sonrasını okumak hafifletti biraz.
"Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum..."
Ve sen, onunla aynı çaresizliği hisseden iyi yürekli insan, sen de onun acılarında teselli bul, kör talihin ya da hataların yüzünden kendine yakın birini bulamadıysan,bırak bu küçük kitap dostun olsun.
Beni saran geceden başka
Kapkaradır o çukurda baştan başa
Hangi tanrılar bahşetmişse bana
Şükrederim yenilmez ruhum için onlara
Kötü şartlarda olsam bile
Ne korktum, ne de ağladım kimselere
Kaderin pervasız darbelerinde bile
Kana bulansa da başım, eğilmedi asla
Bu gazap ve gözyaşı ülkesinin ötesinde
Görünmez gölgelerin dehşetinden başka bir şey
Ve beni bulur o senelerin tehdidi
Bulacaktır da korkusuz
Kapı ne kadar dar olsa da
Cezalarım ne kadar ağır olsa da
Kaderimin efendisi benim
Ruhumun kaptanı benim
William Ernest Henley
Çünkü bir insanı etkilemek ona kendi ruhunu vermektir. Etkilenen kişi artık kendi fikirleriyle düşünemez, kendi tutkularıyla yanıp tutuşamaz hale gelir. Sahip olduğu erdemler bile gerçek değildir artık
..."içine duygu katılmış her portre sanatçının portresidir aslında; modelin değil. Model yalnızca bir vesile, bir rastlantıdır. Ressamın açığa çıkardığı şey model değildir; boyalı tuvalin üzerine asıl ifşa edilen ressamın kendisidir..."
“Dünyanın bütün dağlarında, ormanlarında, bir tek yaprağı bile bir başkasının tıpkısı olarak yaratmamıştır Tanrı. Oysa siz farklı olmayı delilik sayıyorsunuz.”