Tıpkı çocukların emanet edilemeyeceği yabancı bakıcılar ve öğretmenler gibi, büyük takımların kalelerinin emanet edilemeyeceği yabancı kaleciler ve tarafsızlıklarından şüphe duyulan yabancı hakemler de “güvenilmez” olarak işaretlenirken, yabancı kalecilere “tahammülsüzlüğün” nedeni takımın gelenekçi yapısı ile açıklanabilmektedir. Haberlerde, Türk kaleci ile lejyoner, “ülke insanı” hakem ile “dışarıdan gelen adam” arasındaki karşıtlık bir güvenme-güvenmeme ilişkisi üzerinden kurulmaktadır: “Daha çok yerlilere kaleyi teslim eden Sarı-Lacivertliler’in gelenekçi yapısı bu mevkide yabancıya tahammülsüzlüğü de ortaya koyuyor. … 1991’den başlayarak bugüne kadar geçen zamanda hep Türk’ün koruduğu filelere bir ara lejyonerin geçirilmek istenmesi ters tepmişti. Engin İpekoğlu, Rüştü Reçber gibi üst düzey ‘Türk kaleciler’den sonra transfer edilen Robert Enke’ye tahammül edilemedi.” (Zaman, “FENER’İN KAPISINDAN 50 YILDA SADECE 5 YABANCI KALECİ GEÇTİ” başlıklı haber, 04.01.2007).
“Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, kendisi görevde olduğu sürece Türkiye’ye asla bir yabancı hakemin maç yönetmek için gelemeyeceğini söyledi. … ‘Ben ülkemin insanına güvenmeyeceksem, dışarıdan gelen adama neden güveneyim ki? Dışarıdan neden bir hakem getireyim ki?” (Zaman, “Ben varsam yabancı hakem olmaz” başlıklı haber, 15.04.2006)
Irkçı-ayrımcı söylemlerin oluşmasında, biz ve onlar karşıtlığı önemli bir yer tutmaktadır. Başlıkların niceliksel analizi bu karşıtlığın öte tarafının ağırlıklı olarak “Kürtler” ve “Ermeniler” olduğunu göstermiştir. Niteliksel bir değerlendirmede ise, Türklüğün övgüsü ve yüceltilmesinin, neredeyse her zaman, Kürtler ve Ermenilerle ilgili
İÑSANLIĞIN İLERLEYİŞ HIZININ gittikçe arttığı bilinen
bir gerçek. Dahası artık bir mucitin ortaya attığı yeni bir
fikrin, seri üretime geçip satışa sunulması için gereken süre
çok kısaldı. Bu sürenin kısalması, neredeyse icadın kendisi
kadar önemli. Zira ilerlemenin hızını artıran da bu. Hayatımıza
giren yenilikleri kullanıp eskittikçe,