MİT'in El-Nusra'ya silah yardımı
Peki, MİT TIR'ları 'yardımı' Türkmenlere değil de kimlere götürmüştü? Onu da bir başka gazeteci Ceyhun Bozkurt ortaya çıkardı: 'Biri Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde 1 Ocak 2014 tarihinde yakalanan silah dolu iki TIR'ın içinde bir orduyu donatacak silah çıktı. TIR'ların, Cilvegözü Sı­nır Kapısı'ndan Suriye'nin Bab-AI Hava Sınır Kapısı'na geçtikten sonra TIR'lardan birindeki silahları en-Nusra militanlarının aldığı öğrenilirken, diğer TIR'daki silahların da yine bir aşın dinci gruba verildiği belirtildi.' (Ceyhun Bozkurt, 'MİT'in TIR'ındaki Silahlar Nusra'ya', Aydınlık, 16 Ocak 2014.)
Sayfa 153 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Lakapları Ve Künyeleri
Hz. Ali'nin birçok künye ve lakabı bulunmaktadır. Ancak Türkiye'de en fazla bilineni "Şah-1 Merdan" (Yiğitlerin şahı) vev "Şir-i Yezdan"dır (Allah'ın aslanı). Hz. Ali'nin lakaplarından bir kısmı aşağıda verilmiştir: Ahu'r-Resul: Peygamber'in kardeşi Bab'ul-Medine: İlim şehrinin kapısı ed-Dai: Davetçi el-Faruk: Hak ile batılı birbirinden ayıran el-Hadi: Yol gösterici el-Mürteza: Beğenilmiş, razı olunmuş el-Vasi: Vasiyet edilen Emir'ul-Berere: Salihlerin emiri Emirel Müminin: Müminlerin emiri
Sayfa 16 - KriptoKitabı okudu
Reklam
"... Hamann devamla, [Eski Ahit'in] Hezekiel 37. Bâb, 1-6'yla bağlantılı olarak, şunu söyler: 'O nedenle tarihin sahası bana hep, bir yığın kemikle dolu o geniş arazi gibi görünmüştür -ve bakın hele, hepsi de çok kuruydu o kemiklerin! Ancak bir peygamber, üzerlerinde damarlar ve et biteceği ve deri ile kaplanacakalrı kehanetinde bulunabilirdi.'"
Halifelik nedir?
Hilafet ile ilgili kamuoyunda rağbet gören, birçok yanlış vardır. İlk olarak, kökeni itibarıyla hilafet dini bir kurum değildir; İslam devletinin hükümdarlarına verilen bir unvandır. Harunü'r-Reşid'in ya da Muaviye'nin hiçbir dini ağırlığı yoktur. Zamanla İslam topraklarına dışarıdan gelen paralı askerlerin kurduğu hanedanlar egemenliklerini ilan edince, Abbasi halifeleri sembolik olarak tanınmaya devam etmişse de, papa gibi bir din adamlığı söz konusu değildir. Hilafetin Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlılara geçtiği de sonradan uydurulmuş bir tevatürden ibarettir; halife 16. yüzyılda artık birçok hükümdar tarafından serbestçe kullanılan bir unvan haline gelmiştir. Hilafetin tekrar mana kazanması, Avrupa emperyalizmine karşı, bir kısmı Kırım gibi eski Osmanlı topraklarındaki Müslümanların yüzlerini İstanbul' a dönmesiyle ve II. Abdülhamit' ten itibaren Bab-ı Ali'nin Panislamist politikalar benimsemesiyle ile gerçekleşmiştir. Ortada bir "yumuşak güç" vardır, ama Birinci Dünya Savaşı'nda yapılan cihat çağrılarının pek de bir sonuca varmaması bu gücün pratik sonuçlan olmadığını göstermiştir. Nihayetinde birçok Hintli Müslüman, Osmanlılara karşı İngiliz ordusunda savaşacaktır. 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldığında hilafet ondan ayrılmıştır.
Sadrazam Keçecizade Mehmed Fuad Paşa
Fuad Paşa, ölüm döşeğinden Sultan Abdülaziz’e özetle şöyle sesleniyor: "Bâb-ı Ali, Rumlar arasında dirayetli memurlar bulabilir, ama Yunanlılık ruhu, özünde her zaman bizim davamıza düşman kalacaktır."
Sayfa 462
Kim islamda iyi bir çığır açarsa açtığı çığrın ecri ve kendisinden sonra, onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. Kim de islamda (müslümanlar içinde) kötü bir çığır açarsa, açtığı çığrın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından birşey eksilmeden ona aittir.” (Riyâzu’s-Salihîn, 19, bab. 172. hadis, s. 158 (müslim’den)
Reklam
203 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.