439 syf.
·
Puan vermedi
Özellikle temel düzeyde ekonomiyi öğrenmek isteyen ilgili öğrencilerin okuması gereken bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Yazar; ekonomiye dair temel kavramlardan sermayeye, milli gelirden piyasaya ve kamu maliyesinden azgelişmişliğe kadar detaylı konuları alt başlıklar halinde incelemiştir. Çoğu okurun kolaylıkla anlayabileceği sadelikte bir anlatım benimsediği görülmektedir.
100 Soruda Ekonomi El Kitabı
100 Soruda Ekonomi El KitabıSadun Aren · İmge Kitabevi Yayınları · 201873 okunma
Sabit sermaye yalnız kullanılmakla eskimez. Aynı alan­ da daha randımanlı makine ve tesislerin yapılması sonucu modası geçmiş duruma düştüğü için de eskimiş sayılabilir. Bu tür eskimeye, fizik eskimeye karşıt olarak, ekonomik eskime denir. Örneğin, tepkili uçaklar çıkınca, yepyeni per­ vaneli uçaklar ekonomik olarak eskiyivermişler ve kulla­nılmaz olmuşlardır. Aynı durum, renkli televizyonlar çıkın­ ca siyah-beyaz televizyonların başına gelmiştir. Bu nedenle, sabit sermayenin amortismanı hesap edilirken, fizik yıp­ ranmanın yanı sıra, ekonomik yıpranma da göz önünde tu­tulmalıdır.
Reklam
Sabit ve döner sermaye:
Kapitalist biri şine yatırdığı sermayesinin hangi hız­la devir yaptığını, yani tekrar eline para olarak ne zaman döneceğini bilmek ister. Bu bakımdan sermaye, sabit serma­ ye ve döner sermaye olmak üzere ikiye avnlır. Sermayenin "bir üretim döneminde tamamıyle kullanılıp biten, ve değe­rini yeni üretilen mallara aktaran bölümüne döner serma­ ye denir. Hammaddeler, yakıt maddeleri ve işgücü (ücret ödemeleri) döner sermayeyi oluştururlar. Yeni üretilen mal­ lar satılınca bunlara yatırılmış olan sermaye de geri alın­ mış olur. Hatta emek gücünün artı-değer yaratmış olma­ sından ötürü, geri alınan para yatırılandan fazla olur. Sabit sermaye ise, binalar, alet ve makineler gibi üre­ timde bir kere kullanılınca tükenmeyen ve tekrar tekrar kullanılabilen dayanıklı üretim mallarından oluşur. Bunlar bir üretim döneminde kendilerinde maddeleşmiş (depo edilmiş) olan değerin (emek miktarının) ancak bir kısmı­ nı yeni üretilen mallara aktarırlar. Aktarılan bu kısma, eskime-aşınma payı, ya da amortisman payı denir. Kapita­list, üretim dönemi sonunda, ürettiği malları sattığı zaman sabit sermayesinin ancak bu eskiyip aşman kısmını (amor­tisman payını) para olarak geri almış olur.
Sermaye, esas olarak, değişmeyen sermaye ve değişen sermaye olmak üzere ikiye ayrılır. Değişmeyen sermaye, üretimde kullanılan ve daha önce üretilmiş olan bütün mad­di malları, binaları, alet ve makineleri, hammaddeleri, yakıt •maddelerini ve böyle içerir. Üretim süreci sonunda bunların değerleri aynen yeni üretilen mallara geçerler. Yani bunla­rın değerlerinde herhangi bir değişme olmaz. Somut varlık­lları ortadan kalkar ama değerleri, yeni üretilen mallara ge­ çerek. onlarda aynen yaşamaya devam eder. Diğer bir de­yişle değişmeyen sermaye, artı-değer yaratmaz. Değişen ser­maye ise işgücünden ibarettir. Yalnız işgücü, üretilen mal­lara kendi değerinden fazla bir değer katabilir, aktarabilir. Bu yeni olarak ya ratal an ek değere, arb-değer diyoruz. Böylece, üretim süreci sonunda sermaye büyümüş ve değişmiş olur. İşte bu nedenle, sermayenin işgücü alımına ayrılan bölümüne değişen sermaye denir.
Sosyalizmde her türlü tüketim mallarının özel mülkiye­ti serbesttir. Yani herkes, ev. otomobil, radyo, televizyon, halķ ve böyle mallara sahip olabilir. Aynca, kişinin yalnız kendisinin ailesiyle birlikte çalıştırabileceği büyüklükteki üretim araçları da özel mülkiyette olabilir. Ama üretim araçlarının kapitalist mülkiyeti, yani üretim araçlarına baş­kalarını çalıştırmak amacı ile sahip olmak yasaktır.
Sosyalizm ancak üretim teknolojisinin ileri bir düzeye ulaştığı ve ülkenin tamamiyle sanayileştiği zaman gerçekleşebilir. Küçük üre­ticiliğin egemen olduğu geri bir teknolojik düzeyde sosya­lizm olmaz. Bundan ötürü, azgelişmiş toplumlarda sosya­lizm ancak tedricen kurulabilir. Ama bunun için de siyasal iktidarın sosyalist nitelikte olması, yani gelişmenin bu amaçla yürütülmesi temel koşuldur. Böyle bir ülkede yük­sek teknoloji kullanan büyük işletmeler devlet eliyle kuru­lup işletilinceye kadar, o alanlardaki küçük özel işletmeler çalışmalarına devam ederler. Fakat bunların gelişip büyü­ melerine ve kapitalist işletmelere dönüşmelerine müsaade edilmez.
Reklam
Tekelcilikten Çok uluslu şirketlere(örneğin starbucks)
Kapitalizmin tekelci aşamasında büyük şirketler orta­ ya çıkar ve bunlar gerek iç pazarı gerekse dış pazarları te­kellerine alıp aralarında bölüşürler. Çok defa bu büyük te­keller kendi aralarında birleşip uluslararası tekeller oluş­tururlar ve kendi alanlarında bütün dünyaya (kapitalist tiünyaya) egemen olmaya çalışırlar. Bunlara çok uluslu, şirketler denir. Çok uluslu şirketlerin mutlaka sahipleri iti­bariyle çok uluslu olmaları gerekmez. Tek bir ülkeye ait olup da çeşitli ülkelerde işler ve yatırımlar yapan şirketle­re de bu ad verilir.
İlk sıralarda kapitalizm, işletme birimlerinin küçüklü­ ğünden ötürü, azçok rekabetçi bir nitelikte iken, sonraları sermayenin sürekli daha az sayıda ellerde toplanması sonu­cu tekelci bir nitelik kazanmtştır. Kapitalizmin tekelci aşa­maya girmesi ile birlikteki bu 19. yüzyılın sonlarına doğru olmuştur emperyalizm de başlamıştır.
Ekonomide uzun dönem ve kısa dönem terimleri:
Örneğin, şeker sunumunu (üreti­miini) artırmanın temel bir koşulunun pancar ekimini ar­tırmak olduğunu, bunun da 1 yıllık bir zaman gerektirdiği­ni varsayalım. Bu durumda şeker istemindeki bir artışın şeker fiyatı üzerindeki etkisi bakımından 1 yıldan az bir süre kısa dönem, 1 yıldan fazla bir süre uzun donem sayılır. Çünkü, incelediğimiz sorunun temel koşullarından biri olan pancar üretimi miktarı, varsayımımıza göre, ancak 1 yıl sonra artırılabilecektir. Bu örnekten anlaşılacağı üzere, uzun dönemin ve do­layısıyla kısa dönemin, her olay için farklı boyutlarda ola­cağı açıktır. Örneğin, koyunlar yılda bir defa yavru yapar­lar: bu nedenle koyun eti üretimi bakımından 1 yıl kısa dö­nem sayılır, Oysa tavuk eti üretimi bakımından 6 ay bile uzun dönemdir.
Ekonomik olayların hangi zaman boyutu içinde ele alındıkları çok Önemlidir. Çünkü kısa dönem için doğru olan bir çözümleme uzun dönem için doğru olmayabilir. Ör­neğin bir malın istemi (talebi) arttığı zaman fiyatının da ârtması ancak kısa dönem için doğrudur. Uzun dönem­ de sunum (arz) da artabileceğinden, fiyat değişmeyebilir. Bu nedenle, herhangi bir ekonomik soruna hangi zaman boyutu içinde baktığımızı açıklıkla bilmemiz ve belirtme­miz gerekir.
Reklam
İşçi ücretleri tek bir işletme bakımından sadece bir mas­raf öğesi olduğu halde, ülke ekonomisi bakımından toplam istemin önemli bir bölümünü oluşturur. Ya da tek bir birey bakımından gelirini harcamayıp elinde para olarak tutmak bir zenginleşme yolu olduğu halde, herkes aynı biçimde davranırsa, üretimin bir bölümü satılamayacağı için, ülke fakir düşer. Bundan ötürüdür ki. toplumsal ekonomi düze­yinde çözümlemeler (tahliller) yaparken Robenson örne­ğinden (tek insanın davranışlarından) yararlanmakta çok dikkatli olmak gerekir.
Ekonomide makro ve mikro kavramları:
Ekonominin en kü­çük birimi, tüketim bakımından birey ya da aile, üretim bakımından da işletmedir. Buna göre milli gelir makro. Ah­met'in geliri mikro bir kavramdır. Aynı nedenle piyasa ek­mek istemi makro, Ahmet’in ekmek istemi mikro kavram­lardır.
Azalan verimler yasası:
Yüzölçümü ve sermaye donanımı belli bir çiftliğin 10 işçi ile iş­ letilmesi en uygun bir durumdur ve bu durumda yılda 10.000 kilo buğday üretilebilmektedir. Bir yıl üretimimizi artırmak istediğimizi düşünelim. Kısa dönemde sermaye do­oanımım artırmak, hele çiftliği genişletmek söz konusu ola­ mayacağına göre, yapacağımız tek şey çalışan işçi sayısını artırmak olacaktır. İşçi sayısını 11’e çıkardığımız zaman toplam üretim 10.900 kiloya çıkacak, yani ek olarak alman işçinin üretime katkısı 900 kilo olacaktır. İşçi sayısını 12'ye çıkardığımız zaman toplam üretim 11.700 kilo olacak, yani 12'nci işçinin katkısı 800 kiloya düşecektir. Buna böylece devam edecek olursak, her ek işçinin katkısının sürekli ola­ rak azaldığını ve sıfıra kadar hatta sıfırın altına bile düştüğünü görürüz.
Marjinal faydanın azalması ile doğru orantılı marjinal ikamesi azalması
Ahmet’in elinde 10 elma, ve 10 portakal, Mehmet'in elinde de çok sayıda portakal var­dır. Bu durumda Mehmet portakal vererek Ahmet'ten bir miktar elma almak isteyecektir. Açıktır ki, Ahmet eğer bi­rinci elma karşılığında 3 portakal istemişse, ikinci elma için daha çok diyelim 5, üçüncü için diyelim 10, dördüncü için diyelim 50 ve böyle portakal isteyecektir. Ahmet’in bu bi­ çimde davranışının nedeni azalan marjinal fayda prensibi­dir. Mübadele süresi boyunca Ahmet'in elindeki elmalar azaldığı için bunların marjinal faydaları artmakta, buna karşılık elindeki portakallar arttığından bunların marjinal faydaları da azalmaktadır. Bu iki marjinal faydanın bir­ birine eşit oldukları noktada Ahmet artık değiş-tokusu dur­durur. Bu noktadan sonra Mehmet ne kadar çok portakal verirse versin Ahmet'i bir tek elma vermeye razı edemez.
örneğin, elimizdeki 10 yumurtadan hangisi kırılırsa kırılsın biz so­nuncusu kırılmış gibi düşünürüz. Böyle olunca, açıktır ki. elimizdeki bir malın herhangi bir biriminin faydası daima o malın marjinal (son biriminin) faydasına eşit olur.
62 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.