"...1126 yılında Haşhaşîlerle Türk hükümdarı Tuğtekin arasında ilk defa doğrudan bir işbirliğinin gerçekleştiğine dair kesin bilgilere rastlamaktayız (Tuğtekin, nihaî darbeyi indirene kadar onlara göz yummuştur.) Tuğtekin'in 1128'deki ölümü üzerine oğlu ve halefi Böri, yumruğunu indirmek için hazırlıklara koyulur, en nihayet 4 Eylül 1129 Çarşamba günü saldırıya geçilir. Vezir bizzat Böri'nin emriyle, kabul resminde öldürülmüş, kafası kesilmiş ve halka teşhir edilmiştir. Ertesi sabah şafak vakti, şehrin dört bir yanı Batınîlerden (İsmailîler) temizlenmiş, köpekler cesetlerden arta kalan parçaları kapmak için birbirleriyle yarışır olmuşlardır...
Suriye misyonu bir süreliğine karmaşa içine düşmüş gözükürken darbe tam da tarikatın Alamut'taki merkezinden gelmiştir. 7 Mayıs 1131 günü Türk askerleri kılığında Böri'nin maiyetine girmiş olan iki İranlı, Böri'yi yere sermiştir, adları Alamut'taki şeref listesinde yer almaktadır."
Eskiden zenginlik ve yüksek statü ancak masallarda iken şimdi burnumuzun dibindedir. Kıskançlığı doğuran statüler ve
sınıflar arasındaki oransızlık değil yakınlıktır. Er çavuşunu kıskanır, generalini değil. Eşitlik umudu ve beklentisi bu hastalığın da nedenlerinden biridir. Feridüddin Attar'ın (1120-1129) şu diyaloğu öğreticidir: "Ay'a sordular: -'Neyi isterdin en çok?' -Cevap verdi: 'Güneşin kaybolmasını ve ebediyen bulutlarla örtülü kalmasını, "22
Tarikatın resmi denilebilecek adı "İsanın ve Süleyman'ın Tapınağının Fakir Asker Kardeşleri" ya da Templar, yani Tapınak Şövalyeleridir.
Tarikat, 1129 yılında, Papalık tarafından resmen kabul gördükten sonra hızla gelişmiş ve özellikle Haçlı Seferleri sırasında önemli roller oynamıştır.
Beyaz cübbe üzerine işlenmiş kırmızı bir haçla kendilerini belli eden şövalyeler, uzun bir süre Ortadoğu Müslümanları için kâbusa
dönüşmüş savaşçılardır. Sivil tarikat üyeleri ise, özellikle ekonomik faaliyetlerde ve para ticaretinde kendilerini göstermişlerdir. İşgal
altındaki Kudüs'te, el-Aksa Camii'ni kendilerine üs yapmışlardır. Tarikat, Haçlı Seferleri dalgası bittikten sonra önemli ölçüde nüfuz yitirmiş ve Papa V. Clement tarafından 1312'de yasaklanmış, özellikle Fransa kralının başını çektiği vahşi bir engizisyon hareketi sonrasında yok edilmiş, Büyük Üstad'ları yakılarak idam edilmiştir.
Kayık gecenin içinden yavaş yavaş çıktı. Deniz süt beyazdı. Gökte üst üste kayan yıldızlar bir ışık patlamasıyla denize dökülüyordu. O anda da ince bir sisin arkasından belli belirsiz bir ada ortaya çıktı. Kayıktaki adam yavaşça kürekleri denize indirdi. Olduğu yerde bir süre durdu kaldı. Sağa sola yorgun bakıyordu. Arka arkaya üç balık fırladı havaya. Üçü de pembe bir pırıltıdaydı. Üç yerden arka arkaya üç kuş sesi geldi. O anda da deniz menekşeye kesti.
Deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki
karıncalar su içerdi.
Karadeniz balıkçı deyimi