TÜRK DİL BAYRAMI
"Şimden gerü hiç kimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye!" KARAMANOĞLU MEHMET BEY, 13 Mayıs 1277 13 Mayıs Türk Dil Bayramı Kutlu Olsun...
13 MAYIS TÜRK DİL BAYRAMI KUTLU OLA !
"Şimden gerü hiç kimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye!" "Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil kullanılmayacaktır." (Karamanoğlu Mehmet Bey-13 Mayıs 1277)
Reklam
96 syf.
·
Puan vermedi
·
6 saatte okudu
13. yy'da İslam felsefesi Avrupa'nın heryerinde okunmaya ve kabul görmeye başlamıştı. Hristiyanlar için akaid noktasında tehlikeler baş göstermeye başlayınca Paris Başpiskoposu Etienne Tempier ''1270 Paris Kınamaları'' ve ''1277 Paris Kınamaları" nı kaleme aldı. Aynı konuda felsefi bir itiraz olarak da Romalı Giles eserini yayımladı. Amaç İslam felsefecilerinin görüşlerinin Avrupa halkını etkilemesini önlemekti. Romalı Giles eserinde, Hristiyan düşünce dünyasını dış etkilerden korumak için islam düşünürleri ve eski filozoflardan; Aristoteles, İbn Rüşd, İbn Sina, Gazali, İbn Kindi ve İbn Meymun'a reddiye vermeye çalıştı. Her ne kadar Giles anti tez sunmaya gayret gösterse de Gazali'den oldukça etkilendiği görülmektedir. En temel reddiye noktası ise İslam Felsefecilerinin teslis inancı karşısında ortaya koyduğu akli delillerdir. Giles'in Tanrı'nın cüzlere ayrılması ve parçalanamaz olması konusunda sunduğu anti tezler geçerli ve inandırıcı değildir. Tanrı'nın tek ve bir olması konusunda muhattapları çok daha akılcı ve sağlam kaynaklar sunmuşlardır. Giles'den nice sonraları ortaya çıkan Spinoza ise Giles dahil teslisi savunan felsefecilerin önermelerini yerle yeksan etmiştir. Günümüzde bu açıdan Giles'in önermeleri geçerliliğini koruyamamış, fikirleri takipçi edinecek konuma ulaşamamıştır.
*rs*
İmam Nevevi'nin Biyografisi : Şafii âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Yahya bin Şeref, lakabı Muhyiddin, künyesi Ebû Zekeriyya’dır. 1233 (H.631) senesinin Muharrem ayında, Şam’ın güneyindeki Nevâ kasabasında doğdu. Doğduğu yere nispetle Nevevi denmiştir. 1277 (H.676) yılının Receb ayında vefat etti. Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya’yı, babası küçük
Oğuz Çepni Boyu
1277 yılında Memlûklu Sultanı Baybars’ın Anadolu’ya gelip de Moğolları bozguna uğratmasını fırsat bilen Trabzon Rum İmparatoru, otorite boşluğunu değerlendirerek ticarî açıdan çok önemli olan Sinop’a donanmayla saldırmışsa da onları denizde karşılayan Çepni Türkleri (Türkân- Çepni) tarafından yenilerek geri püskürtülmüştür. Çepnilerin Trabzon Rum Donanmasını mağlup etmeleri onların hem teşkilatlı hem de çok kalabalık bir kütle halinde Sinop’ta yaşadıklarını ve ayrıca denizde savaşacak derecede mahir denizciler olduklarını ortaya çıkarmaktadır. Zaten Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinde görülen Çepni boyu iki koldan Karadeniz sahillerine inmişlerdi. Bunlardan ilki, Karadeniz dağlarında yaylacılık yapan ve Harşit Deresi gibi vadilerden sahile inenler; ikincisi ise 1277 Sinop baskınını bertaraf eden ve Samsun’dan sahil şeridini takip ederek doğuya doğru ilerleyen Çepnilerdir.
Sayfa 45 - Berikan Yayınevi
Oğuzlar
Karamanoğullarının Türk kültür tarihinde önemli bir yeri vardır. Karamanoğlu Başbakanı Mehmet Bey, 1277 de Konyayı aldıktan sonra, güzel Türkçenin devlet dili olarak kullanılmadığını gördü. 15 Mayıs 1277 perşembe günü şu buyruğu yayımladı: “Bugünden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." Böylece ulusal bilinç ve kültür açısından Karamanoğlu Beyliği, Türk geçmişinde önemli bir yer tutar.
Reklam
"Şimden gerü hiç kimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye!" (Karamanoğlu Mehmet Bey-13 Mayıs 1277) 13 MAYIS TÜRK DİL BAYRAMI KUTLU OLA!
"Şimden gerü hiç kimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye!" (Karamanoğlu Mehmet Bey -13 Mayıs 1277) Türk Dil Bayramımız kutlu olsun!
Rumi'nin eserlerini Farsça yazmasının 2 önemli nedeni
Rumi'nin eserlerini Farsça yazmasının 2 önemli nedeni daha vardır: -Birincisi o bölge şehirlerindeki şairler, edebiyatçılar, felsefeciler ve mutasavvıflar gibi bilim adamları arasında, medreselerde Farsça yaygındı. Dersler genellikle Farsça yapılıyor, eserler Farsça yazılıyor, hatta devletin resmi yazışmalarında Farsça kullanılıyordu. Bilindiği gibi bu gelenek Anadolu Selçukluları veziri Karamanoğlu Mehmed Bey’in 1277 yılında Türkçe'yi resmi dil ilan edişine kadar, Anadolu Selçuklularında sürmüştür. -İkinci neden, kendi ailesi içinde ve bütün Harezm bölgesinde, Belh'te (Mevlana'nın ve Ailesinin) konuştuğu Türkçe, Harezm lehçesi idi ki, bu lehçeye Hakaniye lehçesi, (yahut) Kaşgar veya Doğu Türkçesi denir. Mevlana'nın gelip yerleştiği Anadolu Selçukluları'nın lehçesi ise, Türkmence yani oğuzca idi. Bu lehçeye Kıpçakca veya Batı Türkçesi de denir. Bu iki büyük Türk lehçesi yani Hakaniye Türkçesi ile Oğuzca arasında, yapı ve vurgu bakımlarından, daha onbirinci asırda bile kesin ve büyük bir takım ayrılıklar olduğu, Mahmud Kaşgari'nin, üzerinde iki yıl çalışarak 1074'te bitirdiği Divan-ı Lugat'it Türk'den anlaşılıyor. Yani Mevlana, Anadolu'ya geldiğinde, eserlerini Türkçe yazsaydı, doğup büyüdüğü ailesinin ve Harezm bölgesi halkının konuştuğu Hakiniye lehçesiyle (Doğu lehçesiyle) yazacaktı. Bu lehçe ise, Anadolu'da konuşulan oğuz lehçesinden (Batı Türkçe'sinden) farklı olduğundan, yeni geldiği bu bölge halkı onu rahatça anlayamayacaktı.
Sayfa 32 - Otorite YayınlarıKitabı okudu
1277.
Rabbim selâmet versin: Bir gemideyim ki kaptan ile makinist aynı fikirde değil, dümenci ikisine de muarız (karşı) tayfalarla yolcularsa hiç düşünmezler.
Sayfa 153
Resim