Hatta Cehennem, avının peşine düşmüş bir avcı gibi mücrimleri rahat bırakmayan canlı bir varlık olarak tasvir edilir. Hem âsileri "gözetler" (78:21) hem de yüz çevirip servet biriktirenleri "çağırır" (70:17-18). Sonunda, Kıyamet Günü, avını "gördüğü" zaman, "onun kaynaması ve uğultusu" işitilir (25:12). Zalimlerin ilk grubu Cehennem'e atıldıktan sonra Allah ona, "Doydun mu?" diye sorar. O ise hâlâ açtır ve "Daha var mı?" diye cevap verir.
AYIN ŞAVKI
Dört duvar usandı kulak asmaktan,
Teller yorgun düştü mızrap çalmaktan,
Kalemler de bezgin beyit yazmaktan,
Bir tek sen bıkmazsın divane gönül.
Gözlere inanmaz âmâ gezersin,
Akıl kar eylemez divane misin?
Dil çaresiz kalır söz dinlemezsin,
Bir tek sen haklısın divane gönül.
Beni yerden yere çalma ey aşık,
Ben miyim sebebi, değil mi maşuk?
Kerem et tahtıma vursun o ışık,
Kalayım divane, divane gönül?
Sıgacik, 17 Nisan 2024
İN - Baykal Kaseti Dink Cinayeti ve Diğer Komplolar
Dün okumuş olduğum bu kitapta fetö'nün işleyiş şekline yönelik bilgiler ağırlıktaydı. Sınav sorularının çalınıp kendi mensuplarına verilişi. İstemedikleri komutanların terfilerini engellemek amacıyla uydurulan, konulan deliller. Emniyet mensuplarının
Selef-i salihin, Kur'an konusunda devamlı takva üzere hareket etmiş, bu konudaki her yeni yaklaşımı çekince ile değerlendirmiş, ihtiyatla karşılamışlardır. Öyle ki, bu endişe, hayırlı ve ümmete faydalı işlerde dahi onlardan ayrılmamıştır.
Vahiy kâtiplerinden biri olan Zeyd b. Sabit el-Ensari (ra) şöyle demiştir:
"Ebu Bekir, Yemame
Bugün aslında ciddi bir konu üzerinden inceleme yazıyor olmanın verdiği yük ile buradayım. Her şeyden önce ben 17 yaşında bir lise öğrencisinden ileri değilim. Kendi çapımda okuduklarim ile buradayım ve din gibi hassas bir konuyu ele alabilmek de muhakkak ne kadar zor, anlayabilirsiniz.
Kitap Cumhuriyet'in ilk yıllarında ilköğretimde
İnananlardan günah işleyenlerin aldanmaları şu sözlerinde kendini gösterir:
"Allah, bağışlayıcı ve merhametlidir; biz O'nun affını ümit ediyoruz."
Böyle söyleyip buna güvenir ve amelleri ihmal ederler. Gerçi dinde bu anlayış "ümit" açısından övülen bir düşüncedir. Allah'ın rahmeti elbette geniş, nimeti çok kapsayıcı
HER SUALE CEVAP VERMEK, HİÇ KİMSEYE SORU SORMAMAK
Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.
Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.
Atasözü
"Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi."(1)
"Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat
Nurşin'de bir müddet kaldıktan sonra Hizan'a döndü. Sonra medrese hayatını terkederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür:
Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat köprü sünün başına gidip durmak
Herkese merhabalar...
Daha önce hiç ragbi oynayan birisini anlatan bir kitap okumamıştım. Aynı zamanda genelde okuduğum spor romantizmlerinde karakterler üniversite öğrencisiyken bu kitapta Shannon 16, Johnny 17 yaşındaydı.
Johnny adıyla her yerde söz ettiren genç ve yetenkeli bir ragbi oyuncusudur. Fakat bir kaç ay önce olduğu bir ameliyat
Zenginlik hünerledir mal ile değil, büyüklük akıl iledir sin ile değil.
Akıl yaşta değil baştadır sözünün eski formu. Baş kelimesi Kubbealtı Lügatında 17 ayrı anlam ile karşımıza çıkıyor. Bunun yanında hemen hemen yüzden fazla deyim ve söz dizisinde kullanılması da kelimenin kıymetini gösteriyor..
Söz mü, beni de kaldıracaksın tamam mı?” soruna net cevap almadan ne uyuyor ne uyutuyordun. Biliyordun kıyamayacağımızı. “Uyanmazsam su dök anne, ayağımdan
çeke çeke götür sofraya. Nütfen nütfen nütfen!” deyişlerin mıh gibi aklımda. Hatta bir gün balon şişirmiş
başucuna koymuşsun, “Uyanmayacak olursam bu balonu patlat, o zaman kalkarım" demiştin.
[sf:17]
1.Dinle Ney’den duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıklardan yana.
2.Kestiler sazlık içinden, der, beni,
Dinler, ağlar: Hem kadın, hem er beni.
3.Göğsü, göz göz ayrılık delsin de bir,
İlke ve inkılaplarından uzaklaştıkça Ortaçağ’ın karanlığına batıyoruz. Adalet ve liyakatın ortadan kalkması, kişilerin menfi çıkarları için ülkenin istikbalini hiçe sayması son derece tehlikeli bir durumdur. Gerçeklerden o denli kopan bir zümre var ki 17 yaşındaki çocukları Ferrarilere binerken, 80 yaşındaki bir grup insan da pazarda pazar artıkları arar duruma düşmüş. Tamamen irade ile paralel bir yönetim anlayışı ve çöküş ekseni söz konusu. Ve bu önlenemiyor, önlemediği gibi her defasında daha da kötü bir rotaya sürüklenip duruyor. Biz neden Türklük özelliklerimizi kaybettik? Neden bu denli iradesiz hale getirildik? Temelde o denli büyük sorunlar var ki bu sorunlar Anadolu üzerindeki mevcudiyetimizi tehlikeye atmış durumda. Seçme ve seçilme ile ilgili kriterin değiştirilmesi artık elzem hale gelmiştir. Platon’un Demokrasi kavramına dönüp, demokrasinin hangi koşullarda daha sağlıklı işleyeceğini analiz etmek lazım. Aksi halde Karanlık Ortaçağ’dan çıkış mümkün olmayacaktır.